Doğu Anadolu'nun en güzel kentlerinden biri orası.
Köklerimin olduğu,
Doğup büyüydüğüm,
Üniversite yıllarına kadar yaşadığım yer.
Evlerinin bir bölümü avlu içinde,
Bir bahçe ile bütünleşen iki katlı özellikte kalsaydı,
Böylesi bir bina yığınına kent gömülmeseydi,
Bu günleri yaşamayacaktı Malatya.
Ülkenin her yerinde olduğu gibi Doğu Anadolu'da da,
Çevre illerden büyük kentlere göç olduğundan,
Malatya 1970'li yıllardan ititbaren Kahramanmaraştan,
Bingölden, Adıyamandan büyük göç aldı.
1998 yılında İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesine,
Bir toplantı için gittiğimde;
Evimizi, bildiğim birçok yerleri bulamamıştım.
Yeşil, yemyeşil olan Malatya'da neredeyse yeşillik kalmamıştı.
Karakaya Barajının yapımından sonra,
Arazilerine karşılık yüklü parayı alan kırsal kesimdekiler,
Şehir merkezine hücüm etmişti adeta.
Artan nüfüs,
Akılalmaz sayıdaki (!) mütahitlerin iştahını kabatmış,
Yer gök bina yığınıyla doldurulmuştu.
Onlara dur diyen ve yasaları işleterek,
Yapılarını denetleyen,
Gerektiğinde cezalandıran,
Bir sistem kurulmadı bugüne kadar.
Malatya da 1990'lı yılların sonundan başlayarak,
Adım adım adeta ranta kurban edildi.
Seçimler;
Kentin köklü olanlara göre değil,
Göçle gelenlere göre,
Ayarlandı ve düzenlendi Malatya'da...
Sonuç ortada!..
İzinsiz, denetimsiz,
Gökdelenler, rezidanslar, her türlü hileli binalar sonunda,
Kentin hasarına ve yıkımına yol açtı.
Yakınlarım ve dostlarım büyük acı içindeler.
''Malatya bitti...''
''Yok artık Malatya...'' diyorlar.
Başın sağ olsun Malatyam...
Tarhinde böylesi bir depremi yaşamak da varmış.