Yas sadece ölümden değil, bir felaketten de doğan acıyı ortaya koyan davranıştır.
Sevdiğiniz bir insanın kaybı, ölümü büyük yasa yol açar.
Yeri gelir bu yas geride kalanlar için donar kalır adeta.
Onların ziyaret edilebileceği tek yer, tek adres artık yattığı topraktır.
Kaybettiğimiz sevdiklerimize kalbimizde bir yer açarız. O yerin kapısı hep açıktır, asla kapanmaz.
Onları kaybetme gerçeğini kabullenmemiz ise, yıllar boyu sürer gider. Bu anlamda yas da sürüp gidiyor demektir.
Sizi teselli etmek isteyen büyükleriniz;
''Yaradan bu acıyı unutturacak başka acılar vermesin'' diyerek hem yasınıza ortak olmak hem de acınızı hafifletmek ister.
Her ölümün yası çok acı, ancak anne ve babanın kaybından sonraki yas, tutulacak yasların en ağırı ve en büyüğüdür.
Ölümsüz sandığımız büyüklerimiz bizleri yalnız bırakmamak, birlikte olmak için ileri yaşlarına kadar nasıl da direndiler.
Onlar gidişin bir daha dönüşü olmayacağını biliyorlardı.
Zaman her acının ilacıdır deniyor.
Bu ilacın etkisi her kişiye ve acıya göre değişiyor bence.
İnsanların acıya, yasa alıştığı da söyleniyor.
Bu doğru değil!..
Büyük acılara, ölümlere alışılmıyor. Çare olmadığından katlanıyor, kabulleniyor ancak asla alışamıyorsunuz.
En büyük acı ve yas ölüm acısı ve yası.
Ölümün dili, dini, ayırımı ve hiçbir şeyi olmaz deniyor.
O zaman?..
Hiçbir şeyi olmayan ölüm, birilerinin her şeyi olanı neden alıyor?
Herkes için ölüm bir gün gelecek.
Gelecek de!..
Bazıları için neden çok erken çalıyor kapıyı?
Her ölüm erkendir deniyor.
Yaşamda yapacaklarını yapamayanlar, daha büyütecek çiçekleri ve amaçları olanlar için gerçek anlamda erken değil midir ölüm?
İşte böylesi ölümlerin acısının ateşi ve yası hiç bitmez.