Çok yıllar önce bir 10 Kasım'da, sevgili annemin Samsun Gazetesine yazdığı yazıyı anımsadım:

’’Seninle süsledim evimi;
Yavruma ilk defa senin adını fısıldadım.’’ 

…dizeleri  ile sana en derin şükranlarını iletmişti.. 

Annem Samsun 19 Mayıs Lisesi’nde  felsefe öğretmeniydi. Sonra Gazi Üniversitesinde öğretim görevlisi oldu. 
Bu kariyer yolculuğunu sana borçluydu.

 1925 doğumlu bir fakir kızcağızı, yokluk mahallesinden çıkarıp, üniversite mezunu yapan yolu ona açtığın için... 
O tarihte kimsesiz bir  kız çocuğu için üniversite mezunu olmak ne demekti? 
Sayıları bir elin parmakları kadar ya var, ya yoktu.

O yüzdendir, seni anarken hep gözleri dolar, iç geçirir, uzaklara dalardı. 

Annem yıllarca, bu en sevdiği mesleği yaparak, nice öğrenciler yetiştirdi. Yıllar sonra, koca koca valiler, belediye başkanları, profesörler, doktorlar, yanına gelip onun elini öptüler.  Hepsini, diğer meslektaşları ile birlikte birer Atatürkçü yetiştirmişti. 
Onların hepsiyle çok gururlanırdı.

Günlerden bir gün, yaşlandı. Yatağa düştü benim annem.
 Resmi törenlerin o  baş konuşmacısı, yılların ünlü  hatipi,  konuşma yetisini kaybetti. Ağzından sadece mırıltılar çıkıyordu. 

Demans dediler.

Anılarının çoğunu unuttu, öğrencilerinin simasını da. Bizim bile üçüncü jenerasyonumuzu tam kavrayamadı. 
Ama,
Her nasılsa… Sen dilinden hiç düşmedin, aklından hiç çıkmadın  Atam. 

Yatağa çakıldığında ilk işi,  senin bir resmini başucuna astırmak oldu.
Ağzında ne mırıldandığı belli olmayan sözcüklerde, eliye seni gösterip, her şeyini sana borçlu olduğunu anlattı. Ölünceye kadar seni andı. Bir tek seni unutmadı.

……….
Bir 10 Kasım daha sensiziz…

Sevgili Ata’m. Annemi görürsen eğer;  ona çocuklarımızı ve torunlarımızı  da onun aynı  cümleleri  ile büyüttüğümüzü söyle misin?

‘’SENİNLE SÜSLEDİM EVİMİ
YAVRUMA İLK DEFA SENİN ADINI FISILDADIM’