Literatürümüze yeni bir kelime ile yeni bir tanım girdi.
Son yıllarda, 15-29 yaş grubundaki bu gençler, “ne çalışan, ne okuyan, ne de iş arayan’’ olarak tanımlanıyorlar.
Ev genci kategorisindekiler, vasıflı olsa da vasfını kullanmayan, çalışmaya karşı ilgisiz, gayretsiz, amaçsız, isteksiz ve istikrarsız bir profil oluşturmakta.
İstedikleri ve hayal ettikleri gibi bir iş bulamadıkları gerekçesiyle hiçbir sorumluluk almadan, her anlamda aileye dayanarak aynı evde, yaşamlarını sürdürmekteler.
Eurostat tarafından yayınlanan istatistiklere göre, AB’ye üye ülkeler arasında Ev Genci oranı, ortalamada yüzde 18 iken, bu oran Türkiye’de yüzde 35,6!
Bir başka deyişle; her üç gençten birisi ne eğitimde ne de iş hayatında!
Bu da yaklaşık olarak 4 milyon Türk genci demek.
Gelelim konunun kökenine. Bizde neden bu oran yüksek?
Ailelerin yetiştirme tarzı ilk ve en önemli etken.
Günümüz çocukları büyük oranda, konfor içinde, sorumluluk almadan/ verilmeden/ yetişiyor. Aileler, çocuklarını, hiçbir sıkıntıyla yüzleştirmeden büyütüyor, hiçbir engel veya güçlükle karşılaşmasına, hayat deneyimi elde etmesine izin vermiyor. Her istediğini yapıyor.
Çocukları, önemli bir üniversite branşı kazanan aile, abartılı bir şekilde, tüm olanaklarını gencin önüne seriyor. İnanılmaz boyutta fedakarlıklarla, koruyup kollayarak, hiçbir gereksinimini eksik bırakmayarak, gerektiğinde evini tarlasını satıp ayaklarının altına serince; pamuklara sarılı genç, hayata da aynı yumuşaklıkta iniş yapabileceğini zannediyor.
Her kapının açılamayacağını, hayat yolunun okul yolundan faklı olduğunu, hiçbir üniversite mezununun, bulunmaz olmadığını, hiçbir iş kolunun kollarını açıp da onu beklemediğini anlayınca süngüsü düşüyor.
Çünkü o, korunaklı yaşamında, hayatın sert kabuğu ile hiç tanıştırılmamış, güçlük, zorluk nedir bilmiyor.
O nedenle, onları biraz zorlayacak işlerden hemen kaçıyorlar.
Altı tam gün ve yoğun bir mesaide çalışmak tercih edilen bir şey değil.
"Bu paraya köle gibi çalışacağıma gider evde kalırım daha iyi" diye düşünüyorlar. Özellikle zahmetli ve zor işlerin talibi yok.
Herkes düzenli, masa başı, az çalışacağı bir iş hayal ediyor. Bir kısmının da gözü yükseklerde. Üst makamlardan başlayabileceğini zannediyor. Daha altını beğenmiyor.
Eskiden olduğu gibi, babaları onlara iş kursa bile, çalışkan ve becerikli bir nesil değil ki, bu işlerde tutunsunlar.
Bu gençlerin yarınları, ana baba parası ve onlardan kalacak mirasa bağlı görünüyor.
Hazıra dağ nasıl dayanacak bilinmez.