Her yılbaşı yaklaştığında, gelen yeni yıl ile ilgili planlar yapılır, sözler verilir, ümitler bağlanır.
Yaş alınca, artık birer birer umutlardan vazgeçiliyor.
En çok Çin Seddini görmek, Arjantin veya Bolivya'ya gidip, bir yaşlı eski dansçı ile sokaklarda dans etmek isterdim.
Latin müziklerine ve danslarına hep hayrandım.
Nedendir bilinmez, bir önceki hayatımda, bir Güney Amerikalı fırıncının kızı olduğumu zannederdim hep.
Zira reenkarnasyona inananlar, ya prens, ya prenses, ya da çok önemli ve ünlü bir şahsiyet olduklarını söylerler ya?
Ben hiç sıradan bir vatandaş olarak geri geleni duymadım.
Hayat kısa diyenlere de inanmam.
Çocukluk yılları dolu dolu geçer.
Biz sokaklarda, az mı çelik çomak oynadık?
Kovboy olup, tüm mahalleyi kızılderililerden kurtardık?
Ağaç tepelerinde meyve yedik, bazen de düşüp
dizlerimizi kanattık?
Kendi yaptığımız gazete kağıdından uçurtmalar uçurduk?
Gençlik yılları da hiç kısa sayılmazdı.
Kimbilir kaç Türk filminde mendiller ıslattık?Ülkenin tüm kızları, topyekün Alain Delon'a aşık olduk?
Beatles müziği ile kafa salladık?
Gönlümüz kimbilir kaç kez kırıldı, tuzlarla buzlarla anlattık gönül acılarımızı?
Bir durakta bekledik ya da beklettik, gönlümüzü çaldırdık?
Çeşit çeşit okullarda dirsek çürüttük,
Amerikan yardımı peynirli ekmekleri, süt tozu içeceğine katık ettik?
Kimbilir kaç kış, sobalarda, kestaneleri kebap ettik?
Radyo tiyatrosunda, kimbilir kaç Rus klasiğini hatmettik?
Göz görmeden, Raskonnikof'un sesine aşık olduk?
Hayat hiç de kısa değildi.
Bazıları tek, bazıları birçok aşk yaşadı,
Yuvalar kuruldu, yuvalar yıkıldı.
Ayakta kalma, güç bulma, antrenmanları yapıldı?
Kimbilir kaç kişi, kaç kez küllerinden doğdu?
Özlü kitaplar devirdik binlerce sayfa...
Hayatımızı, bir başka hayata bağladık bir halka ile. Kimilerinin huzurlu bir hayatı oldu, kimilerinin kusurlu...
Hayat döngüsüne, genlerimizi, hücrelerimizi kattığımız ürünler yetiştirdik:
Çocuklar büyüttük. Onların tohumlarını gördük. Torunlarla bu dünyada iz bıraktık.
Daha ne olsun?
Neresi kısa bu hayatın?
İşte bir yenisi daha ufukta göründü.
Altına imza atacağımız. Ya da atamayacağımız.
Pembe mi gri mi olacağını bilemediğimiz...
Bir gençlik filminden hiç unutmadığım, bana kalan dizeler şöyleydi:
"Sararan çimenlerin yeşilliğini,
Solan çiçeklerin güzelliğini
Hiç bir şey geri getiremez
Fakat hayat,
Herşeye rağmen
Üzülmeye değmez."
Not: 'Splendor in the Grass' filminden