Çok yakın zamana kadar, huzurevi deyince akla, zavallı, düşkün, yalnız, kimsesiz, evinde atılmış, gariban, hatta fakir fukara takımının gittiği yer gelirdi.

Ne yazık ki, gerek basının, gerek insanların, gerekse kültürümüzün yol vermesi ile bu inanç hafızalara böyle yerleşti.

Yapılan TV programlarında, mikrofon bir yaşlıya uzatılıp ‘’çocuklarım beni aramıyor’’ diye ağlaşan teyzeler amcaları göstermek marifet bilindi.

Özellikle bayram günlerinin vazgeçilmez duygu sömürüsü olarak reklamlara kadar taşındı. Huzurevi yaşlısı, evden atılmış cümlesi ile birlikte anıldı. Sanırım çok eskiden, huzurevlerine sadece bu tür insanlar gittiğinden, bunun gerçekliliği biraz vardı.

Şimdi öyle değil.

Yaşlının bir huzurevine gitmesi ilgisiz çocuklarının yanı sıra, bir çok sebebe dayalı olabilir ama bu güne kadar kimse bunun altındaki nedeni sorgulamak istemedi. Ortada ağlaşan ve maalesef mikrofon gördükçe, daha bir gözyaşı döken yaşlılar vardı, ülkeyi de gözyaşına boğdular.

Öte yandan, huzurevlerindeki bakımın kötülüğü acımasızlığı, yaşlıya muamele konusunda vicdan sızlatan görüntüler de basında çokça yer aldı. Zira iyi örneklerin haber değeri yoktu. Basında abarttıkça abarttı. Türk insanının, en hassas noktasını hedef aldılar.

Vur babam vur!

Sonunda huzurevi deyince insanların tüylerini dike diken eden bir fikir oluştu.

Bu fikri yıkmak da belli ki çok yıllar alacak.

Bizler, kendimiz ya da büyüklerimiz için bir Huzurevi alternatifini seçeriz, seçmeyiz, o başka… Ama deneyimlerimi okumak isterseniz, en azından, toplum gözündeki imajını değiştirmesine yardımcı olur, zorunlu olduğunda, böyle bir alternatifin de iyi bir seçenek olabileceğini düşünebilirsiniz.

….

Üzerinde duracağım tek detay, huzurevleri hakkında ileri geri konuşmanın, duygu sömürüsünün yapıldığı yazılara takılmanın, bu yolu seçenleri aşağılamanın ve o evlatları hain diye damgalamanın yersiz olduğunu dile getirmektir.

Ayrıca bu yolu seçen, seçmek zorunda kalan pek çok kişinin da bu çevremizde ve her yerde olabileceğini düşünmek lazım.

.

İkinci konu ise, toplum bilinçsizliği, geriliği ve akıl tutulması sonucu, huzurevlerinin, düşkünler ve kimsesizler yurdu ile bir tutma hatasına düşülmesi.

Hala, aynı akıl tutulmasının devam etmesi de ayrı bir aymazlık.

Koskoca eğitim ordusu, yetkin ve etkin öğretmenler, Milli Eğitim müdürlükleri, sosyal projeciler, zaman zaman, çocuklara bu zavallı garipleri ! ziyaret etmek için, bir de ufak hediye aldırıp, otobüslere bindirip, ziyarete getirmeyi marifet bilmekte. Böylece çocuklara hem huzurevi bilgisi yanlış aktarılmakta hem de, ’’büyüklerinize siz sahip çıkın, onlara siz bakın, bunlar gibi sokağa atmayın’’ mesajı verilmekte. Bir taraftan da burada insanların aç bilaç yaşadığını, üzerlerinde bir hırka, ayaklarında bir çorap olmadığını düşündürüyorlar. Arada, huzurevine yemek bağışında bulunanlar oluyor, buradakileri yok yoksul biliyorlar.

/Benim Almanya’dan gelen arkadaşım, börek çörek alıp, Allah rızası için diyerek bizim çevredeki en lüks huzurevine gitmeye kalktığında son anda durdurdum. Siz anlayın artık gerisini!! Adı Huzurevi çünkü! /

Bazılarınız çocuklara verilen bu " yardım etme eğitimi iyi bir şey’’ diyebilir.

Böyle şartlamanın, bir gencin geleceğini planlarken, ufkuna engel koymanın, hayal sınırlarını daraltmanın, geleceğini anne babası endeksli planlamasının çekirdeğini oluşturduğunu düşünürüm.

Pırıl pırıl yüzler. Çocuklara sevap yaptıkları öğretilmiş. Kim ne yapsın?

Sonuç olarak, fotoğraf böyle belletilince, insanlar için Huzurevleri elbette öcü olacaktı.

Öte yandan, gerçekçi bir bakış açısıyla, Huzurevlerinde, evde sağlanamayan pek çok imkanın bulunması da söz konusu.

Engelli bakımlar genellikle çok periyodik ve mükemmel. Her saat başı kontrol ediliyor. Düzenli ilaçlar gece yarısı da olsa veriliyor. Anında özel doktor getiriliyor. Acil bir şey olsa, huzurevi, öncelikli olarak 24 saat ambulans hizmeti alıyor. Hastaneye giden yaşlının yanına refakatçi personel verilip, odasına gececi nöbetçi konuyor.

Düzenli öz bakım yapılıyor. Pırıl pırıl banyolarda temizlik hiç aksamıyor.

Yemek ara öğünlere birlikte 5-6 kez servis ediliyor. Elbette el açması mantı, su böreği ya da etli dolma yok ama eliniz ayağınız tutuyor, dışarı çıkıp, yiyip içip gezip gezip tozup geliyorsunuz. Zira engelli değilseniz, hürsünüz. Canınız ne, nasıl isterse, gidip yaşamınızı eskisi gibi sürdürebiliyorsunuz.

Bu arada ev gideri yok, fatura kovalamak yok, tadilat tamirat yok, işçi geldi gitti, makine bozuldu derdi yok. Bulaşık yok, çamaşır, ütü yok. Temizlik derdi yok. Beni en çok imrendiren de bu son yazdıklarım.

Doğru standartta bir yer bulmam halinde düşünebilirim. Aradığım lüks değil ama konfor. O da her yerde yok maalesef. Hatta hiç yok gibi. Çünkü ülkemizde bu konuya hiç eğilinmedi.

Devlet bu işi, nasılsa yaşlının evlatlarına bırakıyor. Zaten din de öyle emrediyor. Sadece kimsesizler için çatı düşünüyor. Kendisi sağlıklı yaşlı sorumluluğunu düşünmüyor. Bunca sayıda yurtlar oteller yapılıyor ama modern huzurevi hiç gündemde değil.

Bizim nesil, tatil köyü gibi bir yerleşkede, her türlü donanıma haiz bir komplekste, düşkün olmayan, akıllı, enerjik ve neşeli sağlıklı yaşlılar olarak, devletin kendisine uygun gördüğü emekli maaşı ile yaşayabileceği, özgür zamanlar geçirebileceği bir yer arayışında.

Yok!

Sonuç olarak:

Evde ailede bakılan yaşlılar için de, çocuklarını ev ev dolaşan yaşlılar için de, evde bakıcı isteyenler için de tek bir sözümüz olamaz. Huzurevleri seçenler için de öyle.

Her aile ve her yaşlı, bunlar arsından kendi öz seçimini yapacaktır elbette.Gönül ister ki, tek çözüm çocuklarımız olmasın.

Bu yazı dizisi, bir fikri enjekte etmek için hazırlanmadı. Herkesin doğrusu kendine olacaktır.

Yukarıda saydığım sebepler çerçevesinde, , insanları seçimlerinden ötürü yargılamak bize yakışmayacaktır. Bilmeden, görmeden, yaşamadan ahkam kesmek de öyle.