Ege Meclisi’nde 17 Aralık 2022 tarihinde “Erdoğan’dan İmamoğlu’na: Tarih tekerrür eder mi?” başlığı ile bir makale yazmış, Erdoğan siyasi yasaklı olma sürecini ele almış ve İmamoğlu’na “Ahmak davası” benzer bir durum yaratmayacağını sormuştum. Yazımı da şöyle bitirmiştim:
“Erdoğan’a ‘muhtar bile olamaz’ denmişti. Cumhurbaşkanı oldu. Benzer şekilde İmamoğlu’nun siyaseten önü kapanmadı, açıldı. Ancak Erdoğan’ın siyasi yasağı 5 yıl sürmüştü. Bakalım İmamoğlu için de benzer bir durum söz konusu olacak mı?”
Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, eşinin memleketi Siirt’te 6 Aralık 1997'de yapılan bir açık hava toplantısında yaptığı konuşmada, Ziya Gökalp'a ait olduğu iddia edilen şiirden bir dörtlük okudu:
"Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, mü'minler asker".
Şiirin 1912 yılında Balkan Savaşı'ndaki Türk askerleri için yazdığı "Asker Duası" adlı şiirinin değiştirilmiş bir versiyonu olduğu da dile getirilmektedir. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının web sayfasında şiirin Ziya Gökalp’a ait olduğu bilgisi verilmektedir. 1997 yılında ve takip eden birkaç yıl içerisinde şiirin Gökalp’a ait olduğu sıklıkla dile getirilmişti. Ancak o tarihlerde şiirin Gökalp’a ait olmadığını çeşitli vesilelerle dile getirmiştim.
Şiirin okunmasından tam 24 yıl sonra Aralık 2021’de Siirt’te yapılan “Demokrasi Konuşmaları, Bir Şiirin Öyküsü” adını taşıyan bir toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi katıldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının web sayfasında toplantı hakkında şu bilgi verilmektedir:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına, 24 yıl önce, 1997 yılında Siirt’te düzenlediği bir mitingde okuduğu ve dönemin zihniyeti gereği 1 yıl hapse girmesine neden olan, 1912 yılında Ziya Gökalp tarafından yazılan şiiri okuyarak başladı (https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/cumhurbaskani-erdogan-siirtte-bir-siirin-oykusu-programinda-konustu):
‘Minareler süngü, kubbeler miğfer, câmiler kışlamız, mü’minler asker. Bir şey beni sindiremez; gökler, yerler açılsa, üzerimize tufanlar, yanardağlar saçılsa; Biz oyuz ki; imanıyla övündüğümüz ecdadımız, titretici şeylere hiçbir gün diz çökmemiş. Zaferlerin kapısı, Anadolu'nun tapusu Malazgirt'ten ta Çanakkale'ye imanın geçilmez kalesine kadar ecdadımızı zaferden zafere koşturan işte şu anda içinde bulunduğumuz bu birlik, beraberliktir’ dedi”.
Şiirin Gökalp’a ait olduğu bunun yanı sıra çeşitli mecralarda halen tekrarlanıyor. Oysa şiir, Gökalp’e değil, Mehmet Cevat Örnek’e ait (http://mehmetcevatornek.com/siirlerimiz/ilahi-ordu). İlahi Ordu şiirinin ilk iki dizesi… Dolayısıyla bu yanlış bilgiyi düzeltmek hiç de kolay görünmüyor.
Erdoğan’ın, "halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği" gerekçesiyle hakkında o dönemde inceleme başlatıldı. Erdoğan, hakkındaki iddialar cevap olarak "konuşmamın bütünü incelendiğinde millî birlik ve beraberlik mesajım verildiği görülür" demişti.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Erdoğan'ın konuşmasının yer aldığı görüntüleri Refah Partisi'nin kapatılması istemiyle açılan davayı görüşen Anayasa Mahkemesi’ne ek delil olarak gönderdi. Ayrıca 12 Şubat 1998 tarihinde Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı, Erdoğan hakkında TCK 312/2 maddesine dayanarak "halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek" suçlamasıyla hazırladığı iddianamesini tamamladı.
Erdoğan'ın yargılanmasına 31 Mart 1998 tarihinde başlandı. İstenen ceza bir yıldan üç yıla kadar hapisti. Dava, 21 Nisan 1998'de sonuçlandı. Yargılama sonucunda bir yıl hapis cezası verildi. Kendisinin duruşmadaki iyi hali dikkate alınarak ceza 10 aya indirildi. Mahkemenin gerekçeli kararı 3 Haziran 1998’de açıklandı. 28 Şubat sürecinde yargılama sürecinin hızlı işlediği dikkat çekmektedir. Gerekçeli karara göre Erdoğan, Siirt'te yaptığı konuşmayla toplumu dindar ve dindar olmayan diye ikiye bölmekte ve bu toplumsal kesimler arasındaki gerginliği canlı tutma amacı gütmekteydi. Erdoğan’ın savunmasında inanç birliğine vurgu yapmak için böyle bir konuşma yaptığı açıklamayı da Mahkeme inandırıcı bulmadı. Erdoğan’ın “Benim referansım İslam'dır” ifadesiyle toplumu inananlar ve inanmayanlar olarak ayırdığına dikkat çekildi. Kararda cezanın ertelenmesine yer olmadığı belirtildi. Kararı Mahkeme, bir karşı oy rağmen oy çokluğu ile aldı. Kararda Erdoğan’ın karara itiraz için Yargıtay’a da başvurabileceği belirtildi.
Erdoğan yargılanırken tutuklanmadı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını sürdürmeye devam etti. Görevden de alınmadı. Yargıtay da kendisine yapılan başvuru çerçevesinde davayı ele aldı. 23 Eylül 1998’de, Yargıtay 8. Ceza Dairesi kararı bire karşı dört oyla onayladı. Karar, Erdoğan’a siyasi yasak da getirdi. Bu noktada Erdoğan’ın bir partiyle ya da bağımsız olarak seçime katılması mümkün olmayacaktı. İki gün sonra, 25 Eylül 1998’de Yargıtay tarafından açıklanan gerekçeli kararda Erdoğan'ın ifadelerinin "savaş çağrısı" niteliği taşıdığı belirtildi. Erdoğan’ın cezası, Ceza İnfaz Yasası gereği 4 ay 10 güne indi.
Yargıtay kararının kesinleşmesinin ardından Ali Müfit Gürtuna, 12 Kasım 1998 tarihinde Erdoğan’ın yerine İBB Meclisi tarafından belediye başkanı olarak seçildi. Erdoğan’ın hapse giriş sürecinde bir takım ertelemeler yapıldı ve 26 Mart 1999'da girdiği (Pınarhisar) cezaevinde yaklaşık 4 ay kaldıktan sonra 24 Temmuz 1999'da tahliye edildi.
Aradan 30 yıla yakın bir süre geçtikten sonra benzer süreçlerin tekrar edilmesi üzücü. Erdoğan’ın okuduğu bir şiir dolayısıyla hapse girmesi doğru değildi ve haksızdı. Ancak Erdoğan yargılama süreci boyunca hem görevinde kaldı hem de tutuklanmadı. Oysa Ümit Özdağ ve Ekrem İmamoğlu, gösterilere katılan öğrencilerden sayısı birkaç yüzü bulan öğrencinin yargılama süreci tamamlanmadan tutuklanması, Erdoğan’ın yaşadıklarından da kötü. Yargılama tutuksuz yapılabilir, üst mahkemede sonuçlandıktan sonra, eğer mahkumiyet kararı çıkarsa bu uygulanabilirdi. Türkiye’nin 1999’daki sürecin gerisine düşmesi üzücü. Hukuk Devleti’nin işlediği, bu tip davalarda tutuklanmanın istisna olarak kaldığı ve yargılama süreci tamamlanana kadar içeridekilerin salıverildiği, bu bağlamda bayramda bir bayram havasının yaşanmasını diliyorum.