Ben bir hayvanseverim.
Ama...
Ondan önce ben insanseverim.

Hayvanların toplu ölümünü çözüm olarak gören her yasaya karşı dururum. 

Bu uğurda ülkem insanlarının ayağa kalkışına şahit oldum.
Yekvücut oldular. Her köşede, yüksek sesler yükseldi. Sloganlar tüm yurda yayıldı.
Çarşaf çarşaf pankartlarla ilgili birimlerin önünde nöbet tuttular. Belediyelere, uyarı yazıları yazdılar. 
Hayvanların yaşama hakkı için yapılan mücadele için binlerce insan el ele oldular. Hatta bazıları, onlara korunak yapılması için arazilerini bağışladı.Mama yardımları, benzersiz bir imece içinde organize edildi.

Bu ülkede nicedir yaşayan ben, bir sosyal olay için, bunca güçlü çığlıkları ve toplu isyanı, el ele vermişiliğ ilk kez görmüş oldum. 
 
Aynı koşullarda, bu ülkede ağzı var dili yok olan, türlü örtülü işkencler içinde yaşayan ve her daim hırpalanan, ölen, öldürülen, hiç bir söz hakkı olmayan, her daim mağdur olan  KADINIMIZ için böyle bir ayağa kalkış, bu güne kadar görmedim. 

Niceleri yol ortasında öldürüldü. Nicelerinin samanlıkta boynuna ip dolandı. Niceleri ensest kurbanı oldu. Susturuldu. Niceleri, dövüldü, kör sağır, çolak kaldı. Niceleri, dayaktan  karnındaki bebesini kaybetti. 
Üstelik de çaresiz ve çözümsüzler!

Şimdi de melek çocuklar girdi bu şanssız döngüye.

Okuduk....Hepimiz üzüldük. Çok çok üzüldük. 
Baktık. Ofladık. Pufladık! Kimileri gözyaşı döktü.

Oturduğumuz yerden, acımızı birbirimize bildirdik,  protesto ettik!

Sonunda, en önemli derdimizi bulduk! "O minik kızın,  tabutunun üzerine gelinlik yerine,  önlük konmalıydı" gibi bir abesi, etrafa yaydık, asıl meselenin özüymüş gibi  birbirimizle paylaştık.

Oturduğumuz yerden...

Hani nerede onun  yaşama hakkı? 

Nerede birlik olup hayvan hakları için çığlık atanlar, yekvücut olanlar?

Yazıklar olsun bize!
Hayvanlara verdiğimiz değerin yarısını,  KADINIMIZA ÇOCUĞUMUZA veremedik. Onların hakları için ayağa kalkamadık.
Bu ayıp bize yeter.