Dünyadaki bütün hukuk sistemleri belli bir düzen ve işleyişle hareket ederken, kendi içinde algı ve anlamlandırma sorunlarıyla yüzleşmektedir. Buradaki en temel çözüm yargıç, savcı ve avukatların hukuki süreçlere dahil olurken iddialar, savunmalar ve kararlar aşamasında özerk, akıl ve mantık çerçevesinde hareket ederken, buna vicdan unsurunu da katabilmelidir. Hukukun kararları kimi zaman şaşırtıcı, ilginç hatta sıra dışı olabiliyorsa, bunun sebebi algı ve anlamlandırma sorununda aranmalıdır. Aslında algıyı doğru yönetmek ve olguya anlam yüklemek için bireyin etik ve ahlâki kavramlardan yararlanması gerekmektedir.

Algı problemi; belirgin hataların yapılmasına ve yanlış bakış açılarına sebep olan, fenomenal karakterleri bozan geleneksel bir sorundur. Algısal bakış açısının oluşması erken yaşlardan itibaren başlar ve eğitimle, tecrübeyle geliştirilmelidir. Anlamlandırma ise duruşma salonlarında deneyimlenen, mahkeme prosedürlerinde ise dışarıda bırakılan bir başka husustur. Algı düzgünlüğü olmadan ve doğru anlamlandırma yapılmadan alınan kararların mantık dışı ve tuhaflaşma ihtimali yüksektir. Hukukta bozulmanın ve yasanın güç ile hak dengesindeki istikrarsızlaşmanın temelinde bu iki kavramın yerleşik bir düzlemde bulunmaması vardır.

Hukuk bilimcilerin endişesi mevcut hukuk doktrininin içerik olarak değişime uğraması ve sezgisel özelliklerin ağır basmasıyla çelişkili karar veya uygulamanın emsal oluşturma riskinin varlığıdır. Farklı suç türlerinde tutuksuz yargılama veya şartlı tahliye edilme gibi konularda yaşanan sıkıntıların sebebi, algı ve anlamlandırma sorunundan dolayıdır. Bunun sonuçları toplumda suça yönelik bir keyfiyet içinde olma hali ve “bana bir şey olmaz” kanısı olarak karışımıza çıkmaktadır. Özellikle şartlı salıverilmede “sosyal denetim” gibi mekanizmalar önemlidir. Örneğin sanal dünyaya ait bir suç eyleminde “Youtuber” olarak nitelendirilen bir kişiyi tutuksuz yargılama kararı verilirken, onun “bilgisayar sistemlerini ve Youtube kullanımının” önlenmesi gerekmektedir. Bu durum hem etik hem de hukuki açıdan bir hak kaybı veya kısıtlaması gibi algılanmamalıdır.  Çünkü hak kaybı ve kısıtlaması olabilmesi için kişinin topluma vereceği zarar ve yarar oranının iyi saptanmış olması gerekir. Örnekteki youtuber’ın hakkın kötüye kullanarak suç fiilini ortaya koyan eylemini tutuksuz yargılama sürecinde gerçekleştirmemesi ön görülmelidir. Bu toplumun iyiliği ve yararı için gerekli bir durumdur.

Kısaca özetlediklerimizin hayatın akışı içinde farklı birçok örneği vardır. Hukuktaki algı sorunu toplumsal ve teknolojik etkilerin neticesinde büyümeye devam etmektedir. Hukukun kurumsal bozulmasının önlenmesinde; hukuk fakültesi öğrencilerine etik, ahlâk, algıyla sezgiyi birleştiren, anlamlandırmaya önem veren, hukuki bakış ile hukuki görüş açısından değer sorunlarını çözümleme yeteneğini geliştiren derslerin verilmesi bir çözüm olarak görülebilir. Olması gereken hukukun (de lege ferenda) kendisini geliştirebilmesi için unutulmuş bu konuların yeniden hatırlanması ve içerikteki yerini alması gerekmektedir.