ÖZEL HABER

İzmir’in Kurtuluşu: Türk Kızıl Elma’sı, Yunan Megali İdea’sının Mezarı

Abone Ol

Osmanlı hiç şüphesiz uzun ömrü ve yayıldığı geniş coğrafya nedeniyle Türk ve İslam tarihinin en büyük imparatorluğudur. Batının insan kaynakları, sermaye birikimi ve üretim kapasitesi açısından üstünlüğüne rağmen Viyana önlerine kadar gidebilmiş; Avrupa’nın yanı sıra Asya ve Afrika’da geniş toprakları kontrol edebilmişti. Bir tür “Pax Ottomana” (Osmanlı Barışı) yaratabilmişti. 16. yüzyıldan sonra da Batı’nın yayılmasına en uzun süre direnebilen yine Osmanlı oldu. Ama fethettiği koca koca ülkeleri son birkaç yüzyılda arka arkaya kaybetmeye başladı. 1683 Viyana kuşatmasından başlayarak iki yüz yılı aşkın bir süre geri çekildi. Sofya, Manastır, Selanik, Belgrat, Budapeşte, Bağdat, Halep, Kahire, Mekke ve Medine gibi şehirler; Bulgaristan, Arnavutluk, Bosna Hersek, Yunanistan, Makedonya, Romanya, Sırbistan, Suriye, Irak, Lübnan, Mısır, Tunus, Cezayir gibi ülkeler; Kıbrıs, Girit gibi adalar birer birer yitirildi. Bugün bu toprakların fethedildiği ayı, günü ve yılı hatırlayan var mı? Bu fetihleri kutluyor muyuz? Kaybedilen yerin fethi nasıl kutlanacak ki?

1453’te Fatih’in fethettiği İstanbul’un fethini her 29 Mayıs’ta kutlayabiliyorsak bunu Kurtuluş Savaşı’nın başarılmasına ve Lozan’ın ardından 6 Ekim 1923’te İstanbul’un kurtarılmasına borçluyuz. Kurtuluş olmasaydı, fetih de kutlanamayacaktı; unutulup gidecekti. Tarihin tozlu sayfaları arasına karışacaktı. Benzer bir durum İzmir için de geçerlidir. Gerçi İzmir’in fethedildiği tarih ay ve gün itibarıyla bilinmemektedir. Ancak 25 Mart diye uydurma bir tarih üretildiyse de bu tarih tutmadı. 9 Eylül ise, İzmir’in kurtuluşunun ötesinde ülkenin kurtuluşu anlamına gelmektedir. Bu noktada İzmir, Türk’ün kızıl elma’sıdır; Kurtuluş Savaşı’nın başladığı ve bittiği yerdir. Diğer taraftan İzmir, Yunan için Megali İdea’nın mezar yeridir.

Emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı yürütülen üç buçuk yıllık mücadeleye halkı razı etmek ve halkın elindeki kıt imkanları kullanarak, emperyalist devletlerin kendi aralarındaki rekabetten yararlanarak savaşı kazanmak hiç de kolay olmadı. 26 Ağustos’ta Afyon’da başlayan kurtuluş mücadelesi 9 Eylül’de büyük ölçüde İzmir’de bitti. Bununla birlikte mücadele 9 Eylül günü bitmemişti. 12 Eylül’de Urla, 15 Eylül’de Alaçatı, 16 Eylül’de Çeşme ve 17 Eylül’de Karaburun kurtarıldı. İzmir’in kıyı şeridindeki ilçelerin kurtuluşu için geçen bir haftalık süre, bize, yürütülen mücadelenin ne kadar kıt imkanlarla ve bıçak sırtı bir mücadeleyle gerçekleştiğini göstermektedir.

Atatürk’e “İzmir’i aldıktan sonra biraz dinlenirsiniz Paşam” diyen Halide Edip’e, Atatürk “Yunanlardan sonra daha birbirimizi yiyeceğiz!” yanıtını vermişti. Kurtuluş Savaşı’nın başladığı ve bittiği yer olan İzmir, aynı zamanda kuruluşun da başladığı yer olmuştu. Kuruluşun gücü, kurtuluşun gücünden kaynaklanmaktaydı.

Kurtuluşun ardından 6 ay geçmeden İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi, yeni Türkiye’nin fetihçi/cihangir bir devlet olmayacağını, bir iktisat devleti olacağını ortaya koydu. Bu, bir zihniyet devrimi idi. Çünkü tarım toplumundan sanayi toplumuna, ortaçağ toplumundan modern topluma geçmeyi zorunlu kılmaktaydı.

Lozan Barış Konferansı görüşmeleri sürerken yurt gezisine çıkan ve devrimler için toplumu hazırlamaya girişen Atatürk, Alaşehir’de halka şunları söylemişti:

Arkadaşlar! Bundan sonra çok önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zafer süngü zaferleri değil, ekonomi, bilim ve kültür zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar elde ettiği zaferler memleketinizi gerçek kurtuluşa ulaştırmış sayılamaz. Bu zaferler ancak gelecekteki zaferimiz için değerli bir zemin hazırlamıştır. Askeri başarılarımızla böbürlenmeyelim. Yeni bilim ve ekonomi zaferlerine hazırlanalım”.

Dolayısıyla tam bağımsızlık için yürütülen savaş sona ermiş, artık uygarlık savaşı başlamıştı. Atatürk bu noktada 20. Yüzyılın en önemli bağımsızlık savaşının lideri olmasının yanı sıra aynı zamanda uygarlık savaşının da lideriydi. Dünyada Atatürk gibi hem bağımsızlık savaşı liderliğini hem de uygarlık savaşı liderliğini şahsında birleştiren başka bir lider yoktur. Dünya çapında etki yaratan üç büyük devrimden (Fransız, Sovyet ve Türk devrimleri) birinin lideri O’dur.

Atatürk’ün 1933’te 10. Yıl Nutku’nda büyük bir inançla dile getirdiği “Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki gelişimi ile, geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır” ifadesine yol açan devrimci sürecin başlangıç noktası 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşunun kazandırdığı karizmatik liderlik ve ülkenin kurtuluşunun getirdiği ivmedir.