6-7 Eylül Olaylarının üzerinden 69 yıl geçti ancak hala sır perdesi aralanmış değil. Kıbrıs sorunu dolayısıyla Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs hattında gerginliğin had safhada olduğu bir dönemde “Atamızın Evi Bomba ile Hasara Uğradı” başlıklı İstanbul Ekspres Gazetesinin manşetten verdiği haber sonrası önce öğrenci sonra sivil toplum örgütleri protesto mitingleri yaptılar. Ardından ne olduğu anlaşılmadan eli sopalı insanlar görüldü Taksim, Beyoğlu, Şişli, Kurtuluş, Osmanbey, Bakırköy... Önce talan gece yarısı yağma…
O gece çok farklıydı. Yağma yapanlar kadar komşularını bir şekilde korumaya çalışanlar da vardı. Hiç biri unutulmadı. Görgü tanıklarının ifadesiyle Başbakan Adnan Menderes o akşam olan biteni teftiş etmek, olayları yerinde incelemek için geldiğinde yüzünde hiç olmadığı kadar ümitsizlik vardır. Olayların vahameti yüzünden okunmuştu. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ise “Londra’daki tüm diplomatik çabamız heba oldu, yazık” diyecekti. Oysa çok değil iki yıl öncesine kadar Yunanistan ile ilişkilerin iyi olduğu gibi, azınlıkların DP ile olan ilişkilerinde de bir sorun yoktu. Hatta ilk defa Fener Rum Patrikhanesine Başbakanlık düzeyinde ziyarette gerçekleşmişti. DP’nin azınlık milletvekilleri siyasette aktifti.
Olayları kim yaptı? sorusuna bugün net bir cevap veremiyoruz. Çünkü bu konuda elimizde net somut deliller yok. 6-7 Eylül Olayları konusu sıkça araştırılan, belgesellere konu olan bir olay. Görgü tanıkları, mağduriyeti yaşayanların anıları, dönemin siyasetçileri… hepsi konuya farklı açıdan yaklaşıyor. Yalnız konuya hangi açıdan bakılırsa bakılsın olayların önceden tasarlandığı konusunda herkes hemfikir. Bu yazımızda o dönem soruşturma ve kovuşturma da dahil olmak üzere kim yaptı sorusuna nasıl cevap arandığını ve suçlananlar yer alacaktır.
· Komünistler mi yaptı?
Bu soru olayların hemen akabinde dönemin Başbakan’ı Adnan Menderes tarafından TBMM Parti Grup Toplantısında zikredildi. Menderes olayların açıkça “komünist tertibi” olduğunu iddia etti. Sonraki süreçte komünist olarak tanınan pek çok isim hakkında soruşturma açıldı, sıkı yönetim mahkemelerinde yargılandılar ve sonunda takipsizlik kararı verilerek 8-10 ay sonra serbest kaldılar. Bugün o zamanki MAH raporlarında da komünist tertibatı iddiasının olasılığının düşüklüğünden bahsedilmiştir.
· Hükümet mi düzenledi?
Bu iddia DP hükümetinin önüne olaylardan beş yıl sonra gelmiştir. 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrasında Yassıada’da yargılanan DP’lilerin haklarında bir dava daha açılmıştır. Bu kez Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu sanık sandalyesindedir. Menderes ve Zorlu mahkemece suçlu bulunmuş ve 6 yıl ceza almıştır. Buna gerekçe olarak Menderes ile Zorlu arasındaki bir telgrafta Zorlu’nun “Türkiye’de bir hareketlilik olsa” ifadesinin yer aldığı iddiası, olayların olduğu gün Menderes’in İstanbul’dan ayrılması, İstanbul Ekspres Gazetesi ve Kıbrıs Türk’tür Cemiyetinin DP ile olan ilişkisi gösterilmiştir. Menderes söz konusu telgrafın mahkemede okunmasını ister ancak kabul görmez. Kıbrıs’ın milli dava olduğu kritik günlerde cemiyet ile elbet ilişki kuracaklarını söyler aksinin milli duygulara ters düştüğünden bahseder. Netice itibariyle mahkemede bilinenden farklı yeni bir şey söylenmez. Yargılama usulünün demokratik olmadığı düşünüldüğünde olayların faturası bir şekilde DP’ye kesilir. Yalnızca net bir şekilde idarecilerin ve kolluk kuvvetlerinin emir verme ve uygulamada ihmalleri olduğu bilinmektedir. Bunu bugün söylemekteyiz. Erken müdahale edilse idi belki de bilanço böyle olmayacaktı.
· Yabancı İstihbaratların parmağı mı vardı?
Son zamanlarda olayla ilgili iddialar bu noktada güçlenmiş durumdadır. Olaylarda ölüm oranının düşüklüğü, yağmacıların ellerinde tuttukları sopaların bir tornadan çıktığı görüntüsü, kamyonlarla bir kaç gün öncesinden İstanbul ve İzmir’e insan topluluklarının gelmesi, azınlıklara ait dükkân ve meskenlerin işaretlenmesi, Türkiye’nin Londra Konferansında Kıbrıs Sorunu ile meşgul olması gibi çoğaltılabilir dayanaklar verilmektedir. Özellikle NATO ülkelerini Sovyet tehdidine karşı korumak amacıyla istihbaratların içinde yer alan yabancı servislerin ürünü iddiasında Gladio ve Kontrgerilla isimleri ön plana çıkmaktadır. (Bu isimler bazı siyasetçiler ve istihbarat uzmanları tarafından zikredilmiştir.) Sonrasında 1970’li yıllarda Çorum ve Maraş’ta da benzer müessif hadiselerin görülmesi de bu isimlerin üzerinde durulmasını güçlendirmektedir.
Kimin yaptığını bir tarafa bırakırsak 6-7 Eylül Olayları Türkiye’yi hem uluslararası alanda değerini düşürdü hem de azınlıkların Türkiye’ye duyduğu güveni sorgulattı. DP hükümeti olayları hemen soruşturdu, olaydan etkilenen vatandaşlarımızın yaralarını sarmaya çalıştı ancak İstanbul ve İzmir o günden sonra daha renksiz oldu. Özellikle Rumların 1960’lardaki göçünü tetikledi. 1957 seçimlerinde büyük oranda azınlıklar DP’yi destekledi olayların etki boyutu ve travmanın büyüklüğü anlaşılamadı ancak uzun vadede etkileri görüldü.