ÖZEL HABER

2 Eylül: Eskişehir’in Kurtuluşu

Abone Ol

Eskişehir, tarihi bir kent olmakla beraber kentin önem kazanması demiryolunun Eskişehir’e gelmesi ve demiryollarının kavşak noktasında yer almasıyla mümkün oldu. Eskişehir demiryollarının kesişme ve geçiş noktası olması nedeniyle Mondros Ateşkes Antlaşmasının hemen ertesinde İngiliz işgaline uğradı. Bu işgal bütünsel bir işgal olmamakla beraber, sembolik bir işgal de değildi. Demiryolu hattını kontrol altına almaya yönelik bir işgaldi ve 520 civarında bir askeri birlik tarafından gerçekleştirilmişti. Dolayısıyla rakamın da küçümsenemeyecek bir miktarda olduğunu söylemek gerekir.

Eskişehir Kurtuluş Savaşı yıllarında önce İngiliz sonra da Yunan işgaline uğradı. Eskişehir’in önemi demiryollarının önemli bir kesişme noktasında olmasının dışında Aralık 1919’da Atatürk’ün ve Temsil Heyeti’nin Ankara’ya gelmesiyle daha da arttı. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nın merkezi ve deyim yerindeyse fiili başkenti olan Ankara’ya gidişin yolu Eskişehir’den geçmekteydi. Nitekim Batı cephesinde yaşanan 5 savaşın 3’ü Eskişehir’de gerçekleşti: Birinci ve İkinci İnönü, Eskişehir-Kütahya Savaşları. Diğer ikisi; Sakarya ve Büyük Taarruz, Eskişehir’in düşman işgaline uğraması üzerine daha doğuda, Eskişehir işgal altında iken gerçekleşti.
Ankara’nın Anadolu direnişinin merkezi haline gelmesiyle beraber Eskişehir’in önemi daha da artınca Ali Fuat Paşa (Cebesoy) buraya gönderilerek, bölgenin denetim altına alınması sağlandı. Çünkü Eskişehir’de de düşmanla işbirliği yapan Hürriyet ve İtilafçı bir yapı vardı. Bürokrasiden bunlar temizlendikten ve askeri önderliğin etkisinin, Kurtuluş Savaşı yanlılarının etkisinin artması sağlandı. Bu arada Eskişehir eşrafının da Kurtuluş Savaşı yanlısı bir tavır içerisine girdiği görülmektedir.

Mondros’un imzalanmasından 3 ay kadar sonra ve Hürriyet ve İtilafçıların yeniden canlandığı bir dönemde, 22 Ocak 1919’da İngilizler Eskişehir’e gelerek demiryolunu hattı başta olmak üzere kenti denetim altına aldılar. İstanbul Hükümetinin telkinleriyle İngilizlere gösterilen tepkiler sınırlı kaldı. Ancak İzmir’in işgaliyle birlikte ortam gerildi. Sivas Kongresi’ne de kentten üç kişinin katıldığı görülmektedir. Bunlar asker-eşraf kökenli olmaları dikkat çekmektedir: Siyahizade Halil İbrahim Bey, tüccardan Bayraktarzade Hüseyin bey ve askerlikten ayrılan Hüseyin Sami Bey’di. İngilizlerin askeri direnişin önderlerinden Yüzbaşı Atıf Bey’i tutuklamaları kentte gerilimi daha da arttırdı. Eskişehir’de Sivas Kongresi sonrasında İstanbul Hükümeti’nin gücünü kıran en önemli olay Kurtuluş Savaşı karşıtı Hürriyet ve İtilafçı mutasarrıf Hilmi Bey’in öldürülmesi oldu (Ekim 1919). Yapılan suikast Mustafa Kemal’in bilgisi dahilinde olmasa da Anadolu direnişine katkı sağladı. İstanbul Hükümeti’nin bölgedeki nüfuzunu kırdı ve Ali Fuat Paşa şehre egemen oldu. Takip eden günlerde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Eskişehir şubesi kuruldu. Eşraf ve bürokrasinin öncülük ettiği cemiyetin, ilçelerde de yaygınlaşması, oralarda şubelerinin kurulması temin edildi.
Eskişehir stratejik önemine ve demiryollarının önemli kavşak noktalarından biri olması nedeniyle Anadolu direnişinin merkezi olması konusunda bazı görüşler dile getirilse de, Ankara’nın daha güvenli olduğu düşüncesiyle merkez Eskişehir değil, Ankara oldu. Bununla birlikte Ankara’nın güvenliği Eskişehir’den geçiyordu. O nedenle de Eskişehir’in Anadolu hareketin elinde kalması ve buran güvenliğinin sağlanması öncelikli hedeflerdendi. Eskişehir’in öneminin artması üzerine İngilizler buradaki birliklerini takviye ettiler. Ancak İstanbul’un 16 Mart 1920’de işgalinin ardından Ankara’da Meclis toplanması kararının alınmasıyla Eskişehir’in elde tutulması adına Eskişehir’e yönelik askeri harekata girişildi. İngilizler çatışmayı göze alamayarak, 20 Mart 1920’de Eskişehir’i terk ettiler. Böyle üç aylık İngiliz işgalinin ardından Eskişehir kurtuldu.

İngilizlerin şehri terk etmesinin ardından bir süre Eskişehir’in Anadolu hareketinin elinde kaldı. Bu süreçte Yunan ilerleyişi Anadolu içlerine doğru devam etti. Ankara Hükümeti’nin ilk icraatlarından biri de düzenli bir ordu kurmaktı. Ethem de düzenli ordunun emrine girmemek, başı buyruk davranmaya devam edebilme imkanlarının kalmaması nedeniyle ayaklandı. Eskişehir İstiklal Mahkemesi, Ethem Kuvayı seyyaresinin dosyasına baktı. Yargılamalar yaptı. Bu arada Ethem ayaklanmış, yenilmiş ve Yunanlara sığınmıştı. Eskişehir, Ethem’in önemli dayanak noktalarından biriydi. Nitekim kendisini destekleyen Yeni Dünya gazetesi burada çıkıyordu. Kuvayı Seyyare’nin dışında adı Ethem’le birlikte anılan Yeşil Ordu hareketini de anmak gerekir. Bunların hepsi tasfiye edildi. Anadolu direnişi hem işgalci güçlerle ve hem de iç ayaklanmalarla birlikte başa çıkmak zorunda kaldı.

Birinci ve İkinci İnönü zaferleri Eskişehir yakınlarında kazanıldı. Batı Cephesinde Yunan ordusunun en büyük saldırısı ve başarısı Eskişehir-Kütahya Savaşları sırasında gerçekleşti ve saldırılar neticesinde Türk ordusu Eskişehir’i terk etti. Yunan ordusu 21 Temmuz 1921 tarihinde Eskişehir’i işgal etti. Kurtuluş Savaşının kritik anlarından biri olan bu yenilgi sürecinde Atatürk’ün başkomutan seçildiğini, asker kaçaklarının artışını önlemek için İstiklal Mahkemelerinin kurulduğunu ve Ordunun temel ihtiyaçlarını halktan karşılamak için Tekalifi Milliye Emirlerinin çıkarıldığını görmekteyiz ki, bu, ne kadar büyük bir yoklukla mücadele edildiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Eskişehir boşaltılırken ordunun silah ve cephane ihtiyacının karşılanmasında büyük katkı sağlayan Cer Atölyesi de boşaltılarak Ankara’ya taşındı. Cer Atölyesi demiryolu hattının bakım ve onarımı için kurulmuştu. Ancak kurtuluş Savaşı döneminde, İngilizlerden kurtarıldıktan sonra burası İmalat-ı Harbiye atölyesine dönüştü. İşgal kuvvetlerince kamalarına el konulan toplara kama yaptılar, kırık dökük uçakları tamir ettiler. Dolayısıyla Eskişehir’in kurtuluş Savaşı’na cephane ve malzeme teminde stratejik bir katkısı oldu. Eskişehir’in işgal edilmesiyle yeniden Ankara’da kurulan cer atölyesine Eskişehir Cer Atölyesi tabelası asıldı. Bu bir vefa ifadesiydi elbette. 2 Eylül 1922’de Eskişehir’in kurtarılmasının ardından eski yerine döndü.

İşgal günlerinde Yunan ordusu cinayet, tecavüz, yağma ve tarihi eserlerin tahribine kadar büyük insanlık dışı uygulamalarda bulundu. Yunan ilerleyişini Sakarya nehrinin doğusunda durduran ve ardından Yunan ordusunu yenerek Sakarya nehrinin batısına atan Türk ordusu büyük bir başarı kazansa da, eldeki imkanları büyük bir taarruz yapmaya müsait değildi. O nedenle de Eskişehir bir yıl daha işgal altında kalmaya devam etti. Bununla birlikte Sakarya Savaşı Türk ordusunun yüzyıllar sonra kazandığı ilk meydan savaşı oldu.

Yaklaşık 11 aylık hazırlık evresinden sonra Türk ordusunu 26 Ağustos 1922 sabahı karşı saldırıya geçti. Bir yıla yakın bir süre boyunca Yunan ordusu büyük bir savunma hattı oluşturdu. Eskişehir de bu savunma hattının gerisinde idi. 700 kilometrelik Türk-Yunan cephesinde sürpriz saldırının sürpriz sıklet merkezi Afyon oldu. Bu ani ve şaşırtıcı saldırı, Yunan cephesini çökertti ve tekrar toparlanma imkanı tanımadan topçu saldırısının ardından piyadelerin ve özellikle de süvarilerin şiddetli ve stratejik hamleleri Yunan ordusunun toplanmasına imkan vermedi. Dumlupınar’daki Başkomutan Meydan Savaşı’ndaki imha hareketinin ardından Eskişehir’in kurtuluşuna giden kapılar da açılmış oldu. 2 Eylül 1922 tarihinde Eskişehir hem işgalden ve hem de zulümden kurtuldu.

Kurtuluş Savaşı’nın en önemli ve stratejik şehirlerinden biri olan Eskişehir iki kez işgale uğradı. 3 aylık İngiliz ve 13,5 aylık Yunan işgalinin ardından Eskişehir iki kere kurtulan ve Batı cephesindeki savaşlarının çoğunun geçtiği bir yer olan Kurtuluş Savaşı büyük katkı sağlamakla gurur duyması gereken haklı bir kenttir.
Geçtiğimiz yıllarda eski bir Meclis başkanı şehirlerin kurtuluşunu kutlamanın anlamsız olduğunu iddia etmişti. Ona göre fetihler kutlanırdı, kurtuluşlar değil. Oysa kurtuluş olmasaydı, fethin de bir anlamı kalmazdı. Öyle bir durumda İstanbul’un da İzmir’in de fethinin anlamı olmayacaktı. Çünkü bizim vatanımızın parçası olmayacaktı. Tıpkı Eskişehir gibi. Fetih de kurtuluş da bizimdir. Milli kimliğimizin parçasıdır.