Milletlerin tarihinde at izinin it izine karıştığı dönemler olur. Oysa tarih, milletleri millet yapan değerlerin başında gelmektedir. Tarihi deforme etmek, yeni bir tarih algısı yaratmak sağlıklı bir durum değildir. Uydurma da olsa yeni bir tarih algısı yaratılmaya çalışılıyorsa, yeni bir başka “şey” inşa ediliyor demektir. Bu nedenle yeni ve alternatif bir tarih inşası söz konusu olmaktadır.

Bizim tarihimizde kanun yoluyla hain” kavramı 1920’de, Birinci Meclis’in açılmasından birkaç gün sonra tanımlandı.  “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” adı verilen kanuna göre, vatanın düşman işgalinden kurtarılması amaçtı ve bu konuda milletin meşru temsilcisi TBMM’nin kararlarına karşı gelenler hain sayılacaktı. Meclis açıldıktan 6 gün sonra kabul edilen kanun, TBMM’nin çıkardığı 2 numaralı kanundu. Kanuna karşı gelenlerin cezası idamdı. Ancak idam cezasının uygulanması, 11 Eylül 1920 tarihinde çıkarılan Firariler Hakkında Kanun ile kurulan İstiklal Mahkemeleri ile mümkün olacaktı. Fransız İhtilal Mahkemelerini modelleyerek kurulan İstiklal Mahkemeleri, Milli Mücadele ve Cumhuriyet dönemi olmak üzere iki döneme ayrılır (1920-1927). Milli Mücadele dönemi İstiklal Mahkemeleri asker kaçaklarını ve isyan çıkaranları yargılarken, Cumhuriyet dönemi İstiklal Mahkemeleri ise devrimlere karşı çıkarak isyan edenleri, ayaklananları ve suikasta karışanları yargıladı. Şeyh Sait İsyanı da Cumhuriyet döneminde Halifeliğin kaldırılması sonrasında ve İngiltere ile Musul gerilimi yaşanırken çıkan Kürtçü ve İslamcı nitelikte bir ayaklanmadır. Ayaklanmanın lideri Şeyh Sait olmakla beraber, onun yanında anılması gereken Seyyid Abdülkadir ismini de eklemek gerekir. Şeyh Sait ayaklanmanın dinci kimliğini temsil ederken, Kürt Teali Cemiyeti başkanı, Hürriyet ve İtilafçı Seyyid Abdülkadir, isyanın Kürtçü yönünü temsil etmektedir. Şüphesiz ikisinin de ortak noktası Nakşibendi ileri gelenlerinden olmasıdır. 1925’te Şeyh Sait İsyanı çıktığında Hıyaneti Vataniye Kanunu’nda bir değişiklik yapılarak, dini değerleri kullanarak örgütlenmek, bozgunculuk yapmak ve ayaklanmak da vatana ihanet sayıldı. Dolayısıyla TBMM kararıyla Şeyh Sait’in eylemi ihanet kapsamında tanımlanmış oldu.

İsyanın ortaya çıkış tarihi de son derece anlamlıdır. Milletler Cemiyeti heyetinin Musul meselesi için inceleme yapmak için Musul’da göreve başladığı 11 Şubat 1925 tarihinden iki gün sonra, 13 Şubat 1925 tarihinde çıktı. Seyit Abdülkadir’in Kürt Teali Cemiyeti lideri olan zaten Mütareke döneminden beri İngilizlerle ilişkisi vardı. Diğer taraftan bağımsız Kürdistan için mücadele eden Azadi hareketinin lideri Miralay Cibranlı Halit de İngilizlerle temas halindeydi. Hatta Nasturi İsyanı (1924) ile Şeyh Sait isyanı arasındaki dönemde sayıları fazla olmasa da bir miktar Kürt kökenli subay İngilizlere sığınmıştı.

Şeyh Sait isyanı ayrılıkçı ve İngilizlerin bilgisi/desteği altında çıktı. Ancak isyanın iç dinamiklerini de ihmal etmemek gerekir. Halifeliğin kaldırıldığı, medreselerin kapandığı ve laiklik yolunda adımların atıldığı bir dönemde Şeyh Sait isyanı çıktı. Üstelik isyanın lideri Nakşibendi şeyhi idi. İsyan eden Şeyh Sait’in halka duyurduğu beyannamede “Halife sizi bekliyor”, “Halifesiz Müslüman olmaz”, “Halife memleketten çıkarılamaz”, “Şiarımız dindir”, “Hükümet dinsizdir”, “Şeriat isteriz”, “Kadınlar çıplaktır”, “Mekteplerde dinsizlik ilerliyor” gibi ifadeler yer alıyordu. Dolayısıyla isyan dini motivasyonlu (Nakşibendi) ve İngiliz destekli Kürtçü bir ayaklanma idi.

Uzun savaş yıllarının ve seferberlik yıllarının sonucunda orduda ciddi bir terhis yapılmıştı. Bunu sağlayan da Lozan barışı idi. Yemen isyanı, Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya Savaşları genç erkek neslin uzun yıllarını cephede geçirmesine yol açmıştı. Ardından yaşanan Kurtuluş Savaşı gelinen son noktaydı. İşte barış süreciyle birlikte daha Nisan 1923’te seçimler öncesinde 9 umde’de askerlik süresinin kısaltılması vaat edilmişti. Böyle uzun yıllarını cephede geçiren insanlar evlerine, günlük hayatlarına dönecek, ülke bütün imkanlarını yaralarını sarmaya ve kalkınmaya yöneltecekti.

Şeyh Sait isyanı 13 Şubat 1925 tarihinde Diyarbakır’ın Eğil bucağına bağlı Piran (Dicle) köyünde saklanan kaçak mahkumları almak üzere köye gelen jandarmaya ateş açılmasıyla başladı. Şeyh Sait’in emriyle telefon ve telgraf hatlarını kestiler. Genç ilçesini ele geçerdiler. Devletin tüm resmi görevlilerini etkisiz hale getirdiler. Şeyh Sait halkı din adına ayaklanmaya katılmaya davet etti. Bölgedeki askeri birlik yetersizliği isyanın hızla yayılmasının nedenlerinden biri oldu. İsyancılar kendilerine duydukları güvenle üçe ayrıldılar; Bingöl, Muş ve Diyarbakır’a yöneldiler. Şeyh Sait, kilit noktadaki Diyarbakır’ın komutanlığını bizzat üstlendi. 21 Şubat’ta Lice, 23 Şubat’ta Bingöl ve Palu, 24 Şubat’ta ise Elazığ isyancıların eline geçti. Ancak Elazığ halkı isyancılara karşı ayaklanarak onları şehirde kovdu. Çünkü isyancılar şehirde yağmacılığa başlamışlardı. Hükümet, 24 Şubat’ta bölgede seferberlik ve sıkıyönetim ilan etti. Ertesi günü de Hıyaneti Vataniye Kanunu’nda yapılan değişiklikle dini değerlerin siyasete alet edilerek örgüt kurmak suç sayıldı. Yapılan güncelleme ile Şeyh Sait ve arkadaşlarının vatana ihanetten yargılanmasının önü açılmış oldu. Mart ayı içerisinde isyanın durmayıp giderek genişlemesi ve etki alanının artması, dönemin iktidar partisi olan CHP Meclis Grubu’nda mevcut Fethi Bey (Okyar) hükümetine güvensizlik gösterildi. Atatürk’ün de görüşünün o yönde olması, sertlik yanlısı politikalarla isyanı bastırmaktan yana olan İsmet Paşa hükümetinin kurulmasını beraberinde getirdi. 3 Mart’ta hükümet kuruldu. 4 Mart’ta yeni hükümetin talebi doğrultusunda Takrir-i Sükun Kanunu (Düzenin Tekrar Sağlanması Kanunu) kabul edildi. Buna göre, basına sansür getirildi. Diyarbakır (İsyan Bölgesi/Şark) ve Ankara İstiklal mahkemeleri kuruldu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası buna muhalefet etti. 7 Mart’ta da TBMM söz konusu İstiklal Mahkemelerinin yargıç ve savcılarını seçti. İstiklal Mahkemesi üyelerinin seçildiği gün isyan en üst noktasına ulaşmış, isyancılar Diyarbakır önlerine gelmişti. Şeyh Sait’in emrindeki 5 bin kişilik silahlı isyancı –ki bunlar aşiret mensuplarıydı- üç koldan Diyarbakır’a saldırdı. Şehir halkı ve devlet güçleri isyancılara direndi. Ordu müfettişi Kazım Paşa (Orbay), vali Cemal Bey (Bardakçı) ve Kolordu Komutanı Mürsel Paşa (Bakü) tarafından yönetilen savunma sırasında isyancılar bir ara şehre girseler de geri püskürtüldüler ve ertesi gün Diyarbakır’dan çekildiler. Dolayısıyla neredeyse bir ay boyunca isyan artarak güç kazanmış ve yayılmıştı. Tepe noktasına ulaştıktan sonra da gerilemeye başlamıştı. Ancak yine 12 Mart’a kadar isyancılar bazı yerleri ele geçirmeye devam ettiler. Bunlar arasında Varto, Bulanık ve Malazgirt de vardı. Bir buçuk aylık geniş boyutlu bir askeri hazırlığın ardından Türk ordusu isyanı bastırma hareketine girişti. 26 Mart’tan 12 Nisan’a kadar isyancıların ellerine geçen yerler birer birer geri alındı. İsyanın liderleri de birer birer yakalandı. Şeyh Sait yakalandığında tarihler 15 Nisan’ı gösteriyordu. Dolayısıyla Şeyh Sait isyan ettikten 2 ay 3 gün sonra ele geçirildi.

Azadi örgütünün liderleri Nasturi ayaklanmasından sonra tutuklanmışlardı. Bunlar arasında Miralay Cibranlı Halit de vardı. Eski milletvekili Yusuf Ziya ve Miralay Halit'in de aralarında olduğu lider kadro 14 Nisan’da Divan-ı Harp kararı ile Bitlis’te kurşuna dizildiler. Ayaklanmayı el altından destekleyen, İngilizlerle de bağlantı kuran Kürdistan Teali Cemiyeti başkanı Seyit Abdülkadir ve cemiyetin bazı üyeleri İstanbul’da yakalanarak yargılanmak üzere Diyarbakır’daki İsyan Bölgesi İstiklal Mahkemesine gönderildiler.

14 Nisan’da Diyarbakır’a gelen mahkeme, 1 ay sonra 14 Mayıs 1925’te yargılamalara başladı. Seyit Abdülkadir’in aralarında bulunduğu 6 kişi 27 Mayıs’ta Diyarbakır’da asılarak idam edildiler. Şeyh Sait ve ayaklanmaya katılan diğer isimlerin yargılaması ise 21 Mayıs’ta görülmeye başlandı. Karar 28 Haziran’da açıklandı. Şeyh Sait ile birlikte 46 kişi idam edildi (29 Haziran 1925). İsyan Bölgesi istiklal Mahkemesi 7 Mart 1927 tarihine kadar görev yaptı. Bu iki yıllık süre içerisinde ayaklanmaya katılan 5010 kişiyi yargıladı. Yargılananların 420’si idama mahkum edildi. Bunun 213’ü gıyabi idi. 1911 kişi çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.

Şüphesiz bu yargılama sürecinde davaların en önemlisi Şeyh Sait’in yargılandığı kısımdı. Mahkeme kararının başında “Güya dini ve şer’i ve fakat herhâlde müstakil bir Kürdistan Hükümeti teşkil ve tesis eylemek emel ve maksadıyla Hükümet-i Cumhuriye aleyhine fiilen ve müsellahan (silahlı) kıyam (isyan) eyledikleri iddiasıyla maznununaleyhim (sanık) olup mevkuf (tutuklu) bulunan ….” İfadesi yer almaktadır. Aslında bu ifade, isyanın laik Cumhuriyete karşı bir isyandan ibaret olmadığını ortaya koymaktadır. Şeyh Sait’in dini kimliği, Kürdistan kurmasına engel değildir. Üstelik Azadi hareketi, Kürdistan Teali Cemiyeti ve Nakşibendi tarikatı (dini yönü) birlikte değerlendirilmelidir. Bu yönüyle isyan dini yönü kadar milli (Kürtçü) bir nitelik taşımaktadır. Mahkeme kararında İngiltere’nin adı doğrudan verilmese de silah, cephane vb. kaynakların dış destekle sağlandığı belirtilmektedir. Şeyh Sait bu bağlantıları oğlu Ali Rıza üzerinden kurmuştur.

İsyancılar tarafından şehit edilen bir öğretmene de değinmek yerinde olacaktır. Mehmet Zeki Bey (Dündar Alp) isyanı haber verdiği için şehit edildi. İkinci Meşrutiyet döneminin ilerici, Türkçü aydınları tarihi Türk isimlerini mevcut isimlerinin yanına almaktaydılar. Menemen’de şehit olan Kubilay’ın esas adının Mustafa Fehmi olması gibi… Mehmet Zeki Bey de Dündar Alp takma adını almıştı. O da Kubilay gibi isyancılar tarafından şehit edildi.

Yargılamalar devam ederken dönemin muhalefet partisi TpCF, dini siyasete alet ettiği ve ayaklanmanın çıkmasında etkisi olduğu gerekçesiyle 3 Haziran 1925 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla kapatıldı. Cumhuriyetin ilk muhalefet partisi, yaklaşık 6 ay yaşabildi. Devrim ve isyan ortamı partinin yaşamasına imkan tanımadı. Takip eden süreçte TpCF’nin kurucu parçalarından biri alan İttihatçı kanat İzmir suikastına karışacak ve onlar da İzmir’de İstiklal Mahkemesinde yargılanacaktır (1926). Atatürk’ün yakın silah arkadaşı olan partinin lider kadrosu ise İzmir suikastı sonrasında siyaseten kansız bir tasfiyeye uğrayacaklardı. Bu kadro ile barışma politikasını Atatürk başlatacak ve İnönü tamamlayacaktır.

1925 yılının sonlarında Kemalist kadro iktidarını güçlendirdikten sonra, 30 Kasım 1925 tarihinde tekke ve zaviyeleri kapatma kararı aldı. Bu, hem laikleşme politikalarının ve hem de Şeyh Sait isyanının bir uzantısıydı. 1925 yılını Cumhuriyetin kurucu kadrosunun iktidarını pekiştirdiği, daha köklü değişikliklere imza attığı tarih olarak saptamak ve diğer taraftan da bu tarihi tek parti yönetiminin başlangıcı olarak görmek yerinde olacaktır.

Şeyh Sait isyanının en önemli ve büyük sonucu Musul’un kaybı oldu. Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşa, Kürt ve Türk ayırmaksızın bölge halkının Türkiye7ye katılmak istediğini, bunun için halk oylaması yapılmasını istediklerini ileri sürdü. İngilizler bölge halkının cahil olduğu teziyle bunu talebi ret ederken, Şeyh Sait isyanı bölge halkının Türkiye’yi istediği tezine büyük zarar verdi. İsyan sırasında Musul’da bulunan MC inceleme heyeti, Türkiye aleyhine aldığı kararı hem isyanın ve hem de İngilizlerin etkisiyle aldı. MC de bu kararı onayladı. Neticede barış içerisinde sorunlarını çözerek yaralarını sağlamaya ve çağdaşlaşmaya çalışan Türkiye, 1926’da İngilizlerle anlaşmak zorunda kaldı.

Günümüzde de emperyalist güçler, tarikatları ve dini duyguları kullanarak bağımsızlık ve çağdaşlık mücadelesi veren ülkelere zarar vermeye, onları parçalamaya ve geri bırakmaya devam etmekteler. Bu, dün de böyle idi, bugün de böyle, muhtemelen yarın da böyle olacak.

Şeyh Sait, Seyit Rıza, Abdullah Öcalan ve Fetullah Gülen arasında bir fark bulunmamaktadır. Temel özellikleri emperyalizmin aparatı olmaktır. Bırakın da emperyalizmin aparatlarına hain diyelim.   

Kaynak:

Semih Çınar, Şark (İsyan Bölgesi) İstiklal Mahkemesi (1925-1927), Ege Üniversitesi SBE, Doktora Tezi, İzmir, 2023.

İhsan Şerif Kaymaz, “Şeyh Sait Ayaklanması”, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/seyh-sait-ayaklanmasi/#:~:text=%C5%9Eeyh%20Sait%20Ayaklanmas%C4%B1%2C%2013%20%C5%9Eubat,gelen%20jandarmalara%20ate%C5%9F%20a%C3%A7%C4%B1lmas%C4%B1yla%20ba%C5%9Flad%C4%B1