Ortadoğu coğrafyasında yaşananlar ve dünyadaki diğer gelişmeler, ülkenin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik sorunlar millet olarak endişelerimizi arttırmaktadır.
Büyük Nutuk’u sonunda Atatürk (20 Ekim 1927), Türkiye’nin ve Türk milletinin gelecekte karşılaşabileceği sorunlar karşısında Türk gençliğine seslenmekte ve şu şekilde yol göstermektedir:
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorla ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur”.
Koyu olarak işaretlediğim yerler gelecekte olabilecekleri işaret ettiği gibi Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanılan yenilgi ateşkesini, Mondros Mütarakesi’ni hatırlatmaktadır (30 Ekim 1918):
- Osmanlı Ordusu dağıtılacak (madde 5) ve silahlarına el konulacaktı (madde 6, 20). Ulaşım ve haberleşme araçlarını İtilaf devletleri kontrol edecekti (madde 12).
- Boğazların kontrolü İtilaf devletlerine verilecekti (madde 1)
- İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikede gördüklerinde herhangi bir stratejik noktayı işgal edebilecekti (madde 7).
- Doğu Anadolu’daki 6 Ermeni vilayetinde karışıklık çıkarsa, buraları işgal edilebilecekti (madde 24).
Cumhuriyetin ve bağımsızlığın tekrar tehlikeye düşmesi karşısında öncelikli görevi Atatürk, gençliğe vermektedir. Yeni yıla girerken Atatürk’ün gençlik ve yeni yılla ilgili bir anısını yazmak istedim.
31 Aralık 1932 gecesi Atatürk, Hilali Ahmet Cemiyeti’nin (Kızılay) Ankara Palas’ta düzenlediği şenliğe katıldı. Şenliğe Başbakan İsmet İnönü, bakanlar, ordu komutanları, yabancı devletlerin büyükelçileri ve bir çok milletvekili ailesiyle birlikte katılımda bulundu. Dünya güzeli Keriman Halis de İstanbul’dan gelerek şenliğe katılmıştı.
Gece yarısından biraz sonra Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip söz alarak şunları söyledi:
“Hanımlar, beyler, dedi, bir saat bir çeyrekten beri yeni yıla girmiş bulunuyoruz. Bu dakikada herkes sevdiklerini memnun etmek, onlara en kıymetli hediyelerini vermekle meşguldür. Ben de müsaadenizle Büyük Reisimize naçiz (değersiz) olmakla beraber, kendilerini çok sevindireceğini bildiğim bir hediyeyi takdim ediyorum. Bu armağan, geçen yıl içinde toplanan tarih kurultayının basılan zabıtlarıyla İstanbul’da toplanan dil kurultayının kararları ve dil işlerinde derleme klavuzundan ibarettir.
Gazi Reise Türk irfan ailesi namına, bu naçiz armağanı vermekle bir fert için en büyük bahtiyarlığı hissediyorum. Ve hepinizle birlikte huzurlarında saygıyla eğiliyorum”.
Dr. Reşit Galip’i Atatürk şöyle yanıtladı:
“Bu anda duyduğum saadet büyüktür. Kıymetli Maarif Vekilimizin bu armağanından dolayı teşekkür ederim. Kendisinden ve diğer Vekillerimizden en an böyle armağanlar beklerim. Vekil beyin naçiz dedikleri bu armağan hakikatte çok değerlidir. Bu değerin herkes tarafından daha iyi anlaşılması için, bu kitaptan bir sahife okumalarını rica ediyorum”.
Reşit Galip, Gazi Hazretlerinin istediğini yerine getirerek kitaptan rastgele bir sayfa açtı ve “hepimizin bahtına” diyerek okumaya başladı. Bu sayfada Türk milletinin “ari ve medeni” (temiz ve uygar) bir bir millet olduğu, bazı “gafillerin” (gerçeklerden habersiz kişi, cahil) sandığı gibi 400 çadır halkından ibaret olmadığını, burasının binlerce seneden beri Türkler tarafından vatan yapıldığını ve Türk milletinin yaratılışındaki yüksek ve büyük özellikler anlatılıyordu. (Cumhuriyet, 2 Kanunusani/Ocak 1933).
1930’lu yıllar Atatürk’ün kültür devrimine giriştiği yıllar oldu. Harf Devrimi’nin ardından Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, Türk tarihinin, kültürünün ve dilinin eskiliğini, köklerini araştırmaya giriştiler. Bu tarihsel olarak ihmal edilmiş olan bir alanı ele almak kadar ulusal bir kimlik inşasının da bir parçasıydı. Diğer taraftan Anadolu’yu da vatan kılma çabasının bir ifadesiydi.
Anadolu’yu vatan, Türkiye Cumhuriyeti’ni bağımsız ve Türk milletini insanlık ailesinin saygın bir üyesi kılan başta Atatürk olmak üzere tüm kurtarıcı ve kurucularımızı rahmet ve minnetle anıyorum.