Sultan Murat Han henüz gençliğinin ilk günlerindeymiş, bir gün büyük sufi dostlarından birine sormuş: “Bilginler ile sufiler arasında ne gibi fark vardır? Bunu öğrenmek isterim.” Soruyu dinleyen, şöyle bir düşünmüş: “Devletlü Hünkarım, bu farkı duymak değil de, görmeyi dilersen bu gece tebdil kıyafet çıkalım, seni bir toplantıya götüreyim. Orada hem bilgin kişiler olacak, hem de sufiler. İki tarafı da gör, kendin karar ver. “ demiş.
O gece Hünkar ile dostu, toplantının yapılacağı medresenin kapısı önüne gelmişler ve beklemeye başlamışlar.
Önce, bilginler takımı görünmüş, medreseden içeri ilk giren ilmiye kisveli zatın koluna, padişahın yanındaki zat, şöyle usulca ,”kemali hürmetle” dokunmuş ve : “Kusurumuzu bağışla!” demiş,”Bir öğrenmek istediğimiz var. Acaba gelenlerin içinde, en büyük bilgin kimdir?”
Soruyu dinleyen, şöyle bir azametle karşısındakileri süzmüş, şöyle bir seyretmiş: Benden ileri kim var, bilmiyorum.” demiş. O geçmiş ardından gelen, aynı soruyu: ”Kulunuz, diyorlar…” diye cevaplandırmış. Ondan sonraki: ”Vay! Beni nasıl tanımadın!” diye celallenmiş… Velhasıl, kime sorsalar cevap hiç değişmiyor: Ben. Ben. Ben.
Bilginlerin gelişi bitmiş, sıra Sufilere gelmiş. İlk Sufiden son Sufiye kadar, kime “İçinizde en erdemli kimdir?” diye sordularsa: ”Ardımdan gelen.” diye cevaplandırmış. Sıra en arkadakine gelince, o şöyle durmuş, boynunu bükmüş ve : ”Hepsi benden evvel girdiler.” diye gülümsemiş.
Sultan Murat Han bu gördüğünü unutmadı, bu yüzden de her işinde Sufilerin yolunu tuttu, derler…
Amma günümüzde durum böyle mi? Gözlemleyip karar vermek size düşüyor.
Işık ve sevgiyle kalın!