İlkokulda ezberlediğimiz güftesi Mehmet Ali Ertekin'e, bestesi Halil Bedii Yönetken'e ait ''Ankara Marşının'' ilk bölümü şöyle.
''Ankara Ankara güzel Ankara
Seni görmek ister her bahtı kara
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara...''
Benim Ankara'da yaşadığım süreç, üniversite eğitimi aldığım altı yıl.
Bu altı yıl anılarımdan silinmeyecek kadar güzel yıllardı.
Hangi yönden gelinirse gelinsin Ankara adeta gülümserdi size.
Üzerinde yürüyen, taşlarına basan kim olursa olsun
yurtseverliğin içine işlediği sokak ve bulvarlarıyla şöyle haykırırdı.
''Ben Ankara'yım!''
''Ben Kurtuluş Savaşıyım!''
İstasyondan Ulus'a yürüdüğünüzde sağda tarihe tanıklık eden Ankara Palas'ı görür, solda Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk binasıyla geçmiş günler içinde göz göze gelirdiniz.
Başınızı kaldırdığınızda tunç bir at üstündeki büyük kurtarıcıyı selamlardınız.
Bankalar Caddesine yöneldiğinizde ise yemek müziğin ve bembeyaz kolalı masa örtüleri üstünde yediğiniz 'Peşmelba' tatlısını unutamadığınız Karpiç'in önünde bulurdunuz kendinizi.
Kızılay'a ulaştığınız zaman farklı bir kente geldiğinizi hisseder, kafelerde oturan kibar nazik insanları görür, Atatürk Bulvarı'nda yürürken birçok sanatçı yanı sıra topluma önder kişilere rastlardınız.
Ankara'da o yıllarda ailesi orada olmayan okumak için kendi memleketinden gelen öğrenciler ve görev nedeniyle bulunan insanlar çoğunluktaydı.
Anadolu'nun köy ve kentleri henüz akmamıştı Ankara'ya. Daha sonra
diğer büyük kentler gibi burası da kuşatıldı.
Ankara'nın başkent oluşu 1924 yılında anayasaya girdi ve o günlerde Gazi Mustafa Kemal Atatürk şöyle demişti
''Ankara başkenttir ve sonsuza kadar başkent kalacaktır.''
Ankara başkenttir...