1945 yılı dünya siyaseti için olduğu gibi Türk siyaseti için de milat idi. Dünya konjonktüründeki değişimle beraber Türkiye’nin iç siyasi dinamiklerinin de katkısıyla Türk siyasetinde değişim rüzgarları eserek çok partili yaşama geçiş sürecine girilmiştir.
22 Eylül 1945 yılında Nuri Demirağ tarafından Milli Kalkınma Partisi’nin kuruluşu ile çok partili hayata geçilmiş, 7 Ocak 1946 tarihinde Celal Bayar tarafından kurulan Demokrat Parti ile çok partili yaşam Türk demokrasi tarihinde kurumsallaşmıştır.
Süreçte faktörler değerlendirilirken bugün dahi tartışmalı bir soru İsmet İnönü’nün çok partili yaşama geçiş sürecinde katkısı, etkisi olup olmadığıdır. Bugün biz bu yazımızda konuya ilişkin iki farklı bakış açısını sizlere sunarak kendi değerlendirmelerimizle bir sonuca varmayı amaçlıyoruz.
Görüşlerden ilki İsmet İnönü’nün kontrollü bir muhalefet isteği olduğu, çok partili hayata geçiş noktasında etkisinin olmadığıdır. Bu görüşe mensup araştırmacı yazar ve tarihçiler Türkiye’nin II. Dünya Savaşı tehdidi tehlikesinin iç politikada çok partili yaşama geçişi engelleyecek büyüklükte olmadığını istenseydi meclis ve parti grubunun zor şartlar altında dahi muhalefet partilerinin kurularak demokrasinin kolaylıkla işleyebileceğini söylerler. Buna göre İsmet İnönü “Milli Şef ve Değişmez Genel Başkan” sıfatlarını elinde bulundurarak tek parti yönetimini tercih etmiş ve ülkenin kaderinin tek parti tarafından yönetildiği bir döneme girilmiştir. Özellikle CHP’nin V. Kurultay’ında parti içinde “Müstakil Grup” kurulması eleştiriden çok övgü temelli bir muhalefet oluşturma girişimi şeklinde yorumu yapılarak İsmet İnönü’nün kontrollü muhalefet istediği yorumlarına maruz kalmıştır. İsmet İnönü’nün 1944 yılı sonlarında II. Dünya Savaşı sonrasında “uyanmak istidadı gösterecek yeni taklit arzularına da kesin olarak karşı koyacağız” sözlerinden hareketle çok partili yaşam veya demokratikleşme sürecini “batı taklitçiliği” şeklinde yorumladığı ifade edilir. Fakat burada şu hususa da dikkat çekilir İnönü şahsi olarak çok partili yaşama geçmeyi istemese de bunu diretmemiş kısacası inatçı bir tutumdan uzak bir şekilde yaşanan gelişmeleri değerlendirmiştir. Bu sonuca varılırken de 1945 yılında söylediği bir dizi konuşmalarına atıfta bulunulur. Bunların içinde en bilinen ve meşhuru tek eksiğimizin muhalefet partisi olduğudur. Biz bu savdan şunu anlıyoruz İsmet İnönü etkisi olmaksızın şartlar süreci bu şekilde yönlendirdi. İsmet İnönü sadece tek parti devamı konusunda ısrarcı olmadı.
İkinci görüş ise İsmet İnönü için demokrasinin bir amaç olmasından hareketle 1939 yılında henüz savaşın patlak verdiği dönemden itibaren sözlerinin satır aralarında her fırsatta çok partili hayata geçişi dile getiren bir lider olduğunun altı çizilmesidir. Bu görüşü desteklemek için İnönü’nün İstanbul Üniversitesi öğrencilerine hitaben “Halkçı bir idarenin bütün yüksek ileri tekâmülleri siyasi hayatımızda mütemadiyen tahakkuk ettirilecektir. Millettin murakabesi idare üzerinde hakiki ve fiilî olmadıkça ve böyle olduğuna milletçe kanaat edilmedikçe halk idaresi vardır denemez” şeklindeki sözüne sıkça atıf yapılır. İsmet İnönü savaş sırasında ülkeyi tek elden yönetmek için üzerine aldığı “Milli Şef”, “Değişmez Genel Başkan” sıfatlarını hemen terk etmesi de yine bu durumun göstergesi olarak okunur. Demokrat Parti’nin kuruluşunun da bizzat İsmet İnönü’nün isteği ve onayıyla kurulduğu ifade edilir. Biz buradan şunu anlıyoruz. İsmet İnönü mecbur olduğu için bir süre tek parti rejimini tesis etti ve bundan hiç hoşlanmadı. İç dinamikleri kendi yönlendirdi ve çok partili hayata geçişi sağladı.
Peki bizim değerlendirmemiz nedir? Bizim değerlendirmemize göre dış ve iç şartların Türkiye’yi çok partili yaşama geçiş konusunda zorladığı bir gerçektir. İsmet İnönü gelişen olayları bir devlet adamı olarak akıllıca değerlendirmiş ve partisi içindeki tek parti taraftarlarına rağmen Türkiye için doğru olduğunu düşündüğü yolda ilerleyerek toplumsal muhalefete kulak tıkamayarak destek vermiştir. Nitekim İsmet İnönü harp zamanlarının olağanüstü şartları ortadan kalktıkça demokrasimiz daha da güçleneceğini söylüyordu. Bu noktada İnönü’nün demokrasiye yeşil ışık yaktığını bu bağlamda da doğrudan ya da dolaylı olarak çok partili hayata geçiş sürecinde katkısı bulunmaktadır. Demokrat Parti’nin kuruluş noktasında partinin “izin alınarak” kurulduğu yanlış bir bilgidir. Adnan Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü gibi isimlerin süreçte parti içinde muhalif kimlikleri ve hükümete yönelik ciddi eleştirileri mevcuttur. Bu muhalifliği kamuoyu ile paylaşmışlar çeşitli gazetelerde makaleler yazmışlardır. Celal Bayar partiden ihracından sonra İsmet İnönü ile akşam yemeğinde bulunmuştur, doğrudur. Burada hazırlanan partinin programını Bayar kendisine sunmuştur. İsmet İnönü de Bayar’ın nezaket gösterdiğini kendisine partinin kurulması noktasında teklif ve telkinlerde bulunmadığını söyler. Kısacası toplumda var olan “toplumsal muhalefet” Demokrat Parti’nin kurulmasına sebep olmuştur. İnönü’nün süreçteki tutumları çok partili hayatı desteklediğini bizim bu savımızı destekler niteliktedir. İlk olarak 12 Temmuz Beyannamesi sürecinde partiler üstü bir yaklaşım ile muhalefetin en temel görevi olan “murakabeyi” yapacağına teminat vermesi ve iktidar partisine bundan sonra muhalefetin ülkede kalıcı olduğunu hatırlatması önemlidir. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Partinin iktidara geldiğinde “muhalefet gibi şerefli bir vazifeyi” gerçekleştirmek için mutluluk duyması yine partisi içindeki tek parti yanlılarının sesini kısmak ve muhalefete destek vermesi bakımından önemlidir.
Sonuç olarak İsmet İnönü Kurtuluş Savaşı’nın önemli komutanı, Atatürk’ün başbakanı, diplomat, siyasetçi ve cumhurbaşkanı olarak gelişmeleri iyi değerlendirebilen atiyi görebilen cumhuriyet insanı olarak çok partili hayata geçiş sürecinde etkili bir liderlik örneği sergilemiştir.