Ülkemiz tıp fakülteleri sayısı bakımından dünyada beşinci sırada.
Üçyüz otuz milyon nüfuslu Amerika Birleşik devletlerde '154' tıp fakültesi varken, seksen beş milyona yakın nüfusu olan Türkiye'de bu sayı '122'.
Plansız, programsız açılan üniversite sayımız da buna benzer durumda.
Ülkemizde 2002 yılında '93' olan üniversite sayısı yaklaşık yirmi yılda '200'ün üstüne çıkarılmış!..
Bu yıl tıp fakültesi kontenjanlarının boş kaldığı görülüyor.
Çünkü ben bilirim, ben yaparım yaklaşımıyla tıp eğitiminin gerekli olan çok önemli koşulları göz önüne alınmadan siyasi nedenlerle ve kadrolaşma amaçlı uygun olmayan illere ve bölgelere bu fakülteler açıldı.
Hekimlik, her meslekte olduğundan daha fazla iyi bir usta-çırak beraberliğinden ortaya çıkan meslektir.
Temel unsuru insan olduğu için bir hekim altı yıllık uzun eğitim süresince altyapısı, bilimsel kadrosu kurulu tıp fakültelerinde eğitim almalı, her türlü yeterliliği olan bir hastane ortamında yetişmelidir.
Bu nitelikteki bir tıp fakültesinde eğitim gören, yetişen öğrenci bilimin tüm kollarını içeren zorlu yıllardan sonra ancak mezun olabilir.
Bizim için iyi yetişmiş kaliteli hekimler değil sayı önemli diyorsanız;
Yeni yüzyılı tıp yönünden de izleyemeyen ve planlayamayan bir düşünce içindesiniz demektir.
Bugün biliyoruz ki ülkemizde açılan birçok tıp fakültesinin araştırma hastanesi yok ve alt yapısı son derece yetersiz.
Bazı tıp fakültelerinde akademik geçmişi ve yeterli eğitimi olmayan öğretim üyesi olarak atanmış elemanlar ders vermek durumunda bırakılıyor.
Devlet üniversiteleri içinde 'Sağlık Bilimleri Üniversitesi' bu yıl başvuruda sonuncuyken, vakıf üniversiteleri de benzer durumda.
Cumhuriyet tarihinde hiç görülmedik biçimde mesleği değersizleştirilen ve çalışma koşulları kötüleştirilmiş bir ülkede gençler artık hekim olmak istemiyor.
Bu şartlarda ne tıp fakültelerindeki kontenjanlar doldurulabilir ne de hekimlerin yurt dışına gidiş arayışları engellenebilir.