Tek Parti Dönemi, üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen halen güncelliğini koruyan bir dönemdir. Bunun nedenleri arasında döneme ilişkin politikacıların bilgileri deforme etmeleri, çarpıtmaları başta gelmektedir. CHP’nin iktidarda olduğu yıllar 1923-1950 yılları arasını kapsamaktadır. Bu iktidar yıllarının 1925-1945 yılları arası, tek parti dönemi olarak tanımlanabilir. Döneme ilişkin çarpıtılan pek çok şey vardır. Örneğin bunlardan biri örtünme meselesidir. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı kesimlere göre tek parti döneminde örtünme yasaktı. Oysa yasak olan örtünme ya da başörtüsü değildi; yasak olan çarşaf ve peçeydi.

Benzer bir durum Kur’an’ın tek parti döneminde yasak olduğu iddiası için de geçerlidir. Bu çarpıtmaya belki Nisa suresinin 43. Ayetiyle yanıt verebiliriz. Elmalı Hamdi Yazır meali şöyle:

Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Cünüb iken de yolcu olanlar müstesna gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince veya cinsî münasebette bulunup, su da bulamazsanız o zaman tertemiz bir toprak ile teyemmüm edin. Niyetle yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.

Ayetten sadece “namaza yaklaşmayın” kısmını cımbızlarsanız başka bir anlam, ayetin tümünü okursanız bambaşka bir anlam çıkar. Tek parti döneminde Kur’an okumak yasaktı demek de böyle bir cımbızlamadan ibaret. Peki yasak olan neydi? Anlatalım.

1924’te çıkarılan Öğretim Birliği Kanunu’na rağmen Kur’an kursları, M. Rıfat Börekçi’nin başında bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak varlığını sürdürdü. 1925 yılında açılan ilk kurslar, 1928 yılına kadar varlığını sürdürdü. 1928’de Harf Devrimi gerçekleşince Arap harfleriyle Türkçe yazmak yasaklandı. Bu nedenle de 1929’dan itibaren var olan Kur’an kursları ile ilgili bir belirsizlik oluştu. Ancak kısa bir süre sonra durum netleşti. Eldeki verilere göre kısıtlı sayıda olsa da İstanbul’da ve Anadolu’da Kur’an kursu varlığını sürdürmeye devam etti. Bu kurslar ilkokul çağındaki çocukları kabul etmiyordu. Daha çok yetişkinlere yönelikti ve örneğin İstanbul Müftülüğü, 12 yaşından küçükleri kursa kabul etmiyordu.

1930’dan itibaren Kur’an kursları varlıklarını tek parti dönemi boyunca varlıkları sürdürdü. Burada vurgulanması gereken öğretilen Kur’an’ın yeni harflerle öğretilmesiydi. Eski harflerle, yani Arap harfleriyle öğretilmesi ise yasaktı. Dolayısıyla yasak olan Kur’an öğretilmesi değildi; Kur’an’ın Arap harfleriyle öğretilmesiydi. Bu da geçici bir uygulama idi. Halkın yeni harfleri öğrenmesini sağlamak, eski harflere dönülmeyeceği fikrine alıştırmaktı.

Tek parti dönemi boyunca imam hatip okulları kapatıldı, din dersleri genel öğretim programlarından çıkarıldı. Bununla birlikte Kur’an kursları sıkı denetim altında olsa da varlıklarını kesintisiz olarak sürdürdüler. Vurgulanması gereken bu kursların bizzat devlet tarafından açılmış olmasıydı. Elbette ve muhtemelen özel olarak ve eski harflerle verilen kurslar da vardı. İşte bunlar gizlice ve evlerde yapılmaktaydı. Çünkü yasaktı. Bu kursların verilebileceği Medrese gibi yapılar da kapatılmıştı.

Ayrıca söz konusu dönem içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığının yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde de Kur’an kursları açılmıştı. Kurs sayılarının ve katılımcıların azımsanmayacak miktarlarda olduğunu söylemek gerekir. Hatta sanılanın aksine bu kursların ve kurslarda okuyan öğrenci sayısında 1939’dan (İnönü dönemi!) itibaren daha da artmış ve 1945 sonrasında ise her yıl katlanarak artmıştır.

Cumhuriyetin ilk yıllarında hem laiklik politikaları hem de dine dayalı toplum yapısından millete dayalı toplum yapısına geçiş amacı doğrultusunda kız ve erkek çocukların birlikte okumaları kademeli olarak sağlanmış, zorunlu din dersleri de kademeli olarak kaldırılmıştır. Medreselerle beraber tekke ve zaviyeler kapatılmış, Arap harfleri ve dinin siyasete alet edilmesi yasaklanmıştı. Böyle bir ortamda Kur’an kursları bir yasal düzenleme ile ya da fiili olarak kapatılmadılar. Bu genel akışa ters görünse de böyle idi. Dolayısıyla Kur’an kurslarının kapatılmaması ve tüm tek parti dönemi boyunca varlığını sürdürmesi, Diyanetin 700’ü, Milli Eğitimin 800’ü aşkın kurslarından tek parti dönemi boyunca binlerce kişinin eğitim alması inanılması zor da olsa bir gerçektir. Burada aslında oluşan yanılsamanın temel nedeni Arap harfleriyle Kur’an öğretiminin yasaklanmasının genel bir Kur’an öğretimi yasağı gibi sunulmasıdır. Herhalde bunun kasıtlı olduğunu ve iyi niyet içermediğini belirtmeye gerek yoktur.

Şurası bir gerçektir ki tek parti dönemi boyunca Kur’an kursları neredeyse istisnasız bir şekilde açık olmaya devam etmiştir. Dolayısıyla tek parti döneminde Kur’an öğrenmek ve öğretilmesi yasaklanmamıştır. Yasaklanan Arap harfleriyle öğretilmesidir. Elbette Kur’an öğretilmesinin tarikatların elinden alınarak, devlet/Diyanet tekeline/denetimine alınması gibi bir durum da söz konusudur. Dolayısıyla yasak, dine yönelik değil, din üzerinden tarikatların kurmak istediği tahakküme yöneliktir.

Tek parti döneminde Kur’an toplatılmış mıdır ya da yasaklanmış mıdır? Burada da yukarıda değindiğimiz gibi bir bilgi çarpıtması ya da deformasyon söz konusudur. 1924 öncesinde Şer’iye ve Evkaf Vekaletinden, 1924 sonrasında ise Diyanet İşleri Başkanlığından Kur’an yayınlamak için izin almak gerekiyordu. Örneğin Süryani Cemaatinden Zeki Magaf tarafından tercüme edilen ve basılmakta olan Kur'an-ı Kerim'in basımının durdurulması ve Şeriyye Vekaleti'nce tetkik edilmeden Kur'an-ı Kerim basılmasına izin verilmemesi, Haziran 1923’te istenmekteydi. Dolayısıyla eksik ya da yanlış Kur'an basılmasının önüne geçilmek isteniyordu.

Diyanet İşleri Başkanlığı ile Elmalılı Ahmet Hamdi Efendi ve Şair Mehmet Akif arasında yapılan Kur'an-ı Kerim tercümesi ve tefsirine dair anlaşma, 26 Ekim 1925 tarihinde imzalanmıştı. Böylece güvenilir bir Kur'an tefsir ve meali için Diyanet İşleri Başkanlığı devreye girmiş, iki yetkin isim ile anlaşmıştı. Akif’in meali tamamlanamasa da Elmalılı Hamdi’nin tefsir ve meali günümüzde bile en önemli ve değerli tefsir ve mealdir. Diyanet o dönemde Akif ve Elmalılı Hamdi’ye 6’şar bin lira vermeyi taahhüt etmişti. Elmalılı Hamdi’nin tefsir ciltleri 1930’lu yıllar boyunca yayınlandı. Rıfat Börekçi’nin riyasetindeki Diyanet, 1930’lu yıllar boyunca Kur’an’ın yeni harflerle yayınlanmasını yakından takip etti. Örneğin Hilmi Kitaphanesi sahibi İbrahim Hilmi’nin yeni harflerle yayınladığı Kur’an-ı Kerim’e Diyanet itiraz etti. Gerekçesi ise kendisinden onay alınmaması ve bir bilim kurulu tarafından denetlenmemesiydi. Dönem içerisinde Diyanet, kendi tefsirinin eğitim amacıyla kullanılmasını istemekte ve bu konuda yazışmalar yapmaktaydı. Ayrıca ilkokul çağındaki çocukların kurslara alınmamasını, eski harflerle Kur’an öğretilmesine ilişkin yazılan broşürlerin ya da ideolojik metinlerin toplatılmasını talep etmekteydi. Çok partili yaşama geçtikten sonra bizzat CHP’liler 1947’deki Yedinci Kurultay’da din eğitimine ilişkin yetersizliklere, imam ve hatip ihtiyacına vurgu yaptılar.

Sonuç olarak tek parti döneminde Kur’an öğrenmek ve okumak yasak değildi. Kur’an’ın Arap harfleriyle öğretilmesi belli bir müddet yasaklandı. Bu da yeni harflere alışmaya yönelik bir uygulama idi. Elbette devlet laiklik politikaları çerçevesinde Kur’an eğitimini bizzat denetimi altına almaya özen gösterdi. Din eğitimi bahanesiyle toplum üzerinde tarikatların egemenliğinden kurtulmak ana amaçtı.

Kaynakça:

Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30-10-0-0, 26-149-6, 19.06.1923.

Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30-10-0-0, 26-149-18, 26.10.1925.

Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi (BCA), 30-10-0-0, 26-150-15, 04.06.1932

https://turkishstudies.net/DergiTamDetay.aspx?ID=9406