Çok eğlencelidir semt pazarları.
İzmir’de en sevdiğim pazar Bostanlı’ da kurulur, her çarşamba.
Hem sebze/meyve var, hem de alabildiğince büyük alana yayılmış tekstil bölümü.
İzmir’e turistik bir gezi düzenleseydim, muhakkak çarşamba gününü tura dahil eder, herkesin burayı görmesini isterdim.
Çünkü Pazarlar, bulunduğu semtin demografik yapısını serer önünüze.
O semte ve insanlarına dair ilginç bilgiler verir.
Mesela; Bostanlı’daki stant sahibi birine sorun; "salı günleri Hatay Pazarı’nda tezgah açıyor musun?” diye, bir çoğu açmadığını söyler.
Çünkü Hatay Semt Sakinleri’nin garip huyları vardır.
Onlar, İzmir’in Kızılderilileridir. Semtin kendisi gibi eskidir. Mesela pazarlığı sırf spor olsun diye yaparlar, satıcıyı canından bezdirirler.
Annemden biliyorum; 10 TL'lik çorabı, 9.5 TL ‘ye aldığında, kalori kaybının yorgunluğu yüzüne yansır. Belki de o yüzden hala 38 beden.
Oysa pazarlık konusu Bostanlı’da farklı yaşanır; nüfusu daha genç ve dinamiktir oranın. Onlar, pazarlığı yapmış olmak için yapar, ısrarcılığı duruşlarına pek yakıştırmazlar, fiyat istedikleri gibi değilse, o şeyi almadan giderler.
Hadi konu açılmışken Bostanlı Sakinleri’nin pazara yansıyan başka özelliğinden bahsedeyim size:
Bir çarşamba günü, akşam yemeğime sebze almak üzere pazarda dolaşırken; yemenisi sağa kaymış, patlıcanları bacak arasından tezgaha çıkaran, yüzünün güzelliği dudak kenarlarındaki gülüşüne sırayet etmiş genç bir kızın yanına iliştim.
“Yarım kilo kadar alsam sizi yorar mıyım? Tek yaşıyorum, bozuluyor dolapta.” Dedim.
Gülümsedi.
Uzun uzun yüzüme baktı, gözlerini kıstı, elindeki patlıcanları bıraktı, elini beline koyup:
“Abla be, bi şey sorcam sana, neden İzmir’de bu kadar tek yaşayan insan var? “
Dedi, hesap sorar gibi.
“Kadını, erkeği, genci, yaşlısı hep yalnız yaşıyor, her şeyi az satın alıyor, çok mu düşkünsünüz rahatınıza? “ diye de hiddetlendi, bana laf çarptığını hiç umursamadan.
Kahkaha attım, nasıl bu sonuca ulaştığını sordum. Meğer herkes benim cümlelerime benzer anlamlar yüklüyormuş patlıcanlara.
Uzun uzun anlatmak isterdim ona; araştırma yapsalar en çok dul kadının İzmir’de yaşadığına yemin edebileceğime, bu şehrin insanlarının zaman içinde -azıcık aşım, kaygısız başım- kıvamına geldiklerine.
Hatta zamanın kullandıkça çoğaldığına inanan, sanki yetişecek hiç bir yeri olmayan tipik bir İzmirli gibi, konuyu iyice sündürüp kendi yaptığı karavanla Avrupa’ yı gezen 70 yaşındaki babamdan bahsederdim.
İstanbul’da sekiz yıl yaşamış, zamanın en kıymetli şey olduğunu acı acı öğrenmiş biri olarak hiç birini anlatıp, zamanı çar çur etmedim. İzmir’de yalnız yaşamanın diğer şehirlerden çok daha kolay olduğunu, bu şehirde yadırgamaların olmadığını soyleyip yarım kilo patlıcan poşetimle, iki yüz gram kahvaltılık İzmir Tulumu almak üzere başka tezgaha yöneldim.
Şehrin semtlerini, insanlarını anlamak için pazarlara gidin. Orada bol bol zaman geçirin, neden bahsettiğimi göreceksiniz.