Birinci Dünya Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanması, yüzyıllardır Batı karşısında gerileyen, yenilen Osmanlı Devleti’nin sonunu da beraberinde getirdi. İmzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, Sevr Barış Antlaşması’nın habercisi gibiydi. İttihatçı liderlerin yenilginin ardından ülkeyi terk etmeleri, yerlerine gelen rakiplerinin (Hürriyet ve İtilaf Fırkası) galip ve işgalci devletlerle işbirliğine yönelmesi beraberinde bir iktidar boşluğu da yarattı. Eli kolu bağlanan bir millet, etkisiz kılınmak istenen bir ordu ve işbirlikçi bir hükümet, kötü günlerin habercisi gibiydi.

Devlet otoritesinin ve gücünün ortadan kalkması, tarihteki benzer olayları hatırlatmaktadır. Moğol istilası sonrası Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla oluşan küçük beyliklerle Timur-Yıldırım Beyazıt savaşı (Ankara Savaşı, 1402) sonrasındaki Fetret dönemini bu bağlamda değerlendirebiliriz. İşte Sivas Kongresi de, Milli Mücadele’nin ihtilal bildirisi olan Amasya Genelgesi’nde ortaya konan, Anadolu’nun dört bir yanındaki direniş odaklarını birleştirmeyi, tek çatı altında toplamayı amaçlıyordu.

Sivas, İstiklal Savaşı’nın birkaç sembol şehrinden biridir. Elbette ki ilki Ankara’dır. İkincisi Sivas’tır, üçüncüsü ise Afyon’dur. Nitekim Cumhuriyetin ilk bastığı paralarda İstiklal Savaşı’nın bu sembol şehirlerini görürüz. Osmanlı’yı, işgali ve saltanatı temsil eden İstanbul’u görmeyiz.  

Sivas, Ankara’dan sonra Atatürk’ün Anadolu’da en uzun süre ve aralıksız olarak kaldığı şehirdir. 2 Eylül 1919-18 Aralık 1919 tarihleri arasında tam 108 gün… Sivas, sadece kurtuluşun değil, Cumhuriyetin temellerinin de atıldığı yer… Bunca yıldır Cumhuriyet tarihi üzerine çalışan biri olarak, bana “dönemin siyasal yapısını ve tartışmalarını anlamak istiyorum, ne okuyayım?” diyen birine “Sivas Kongresi tutanakları ile 1924 Anayasa görüşmelerini okuyun!” derim.

29 Ağustos’ta Erzurum’dan yola çıkan Mustafa Kemal Paşa, büyük maddi sıkıntılar ve zorlu ulaşım şartları altında 2 Eylül’de Sivas’a vardı. Kılavuzan tepesinde Sivas halkı Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekileri karşıladı. Kongre merkezi olarak Sultani/Lise seçilmişti. Kentin ileri gelenlerinin donattığı binada kongre, 4 Eylül’de başladı. Yemekler tabldot usulü ile çıkıyordu.

Kongre’de ilk sorun başkanlık üzerine yaşandı. Ali Fuat Paşa’nın babası olan İsmail Fazıl Paşa’nın başkanlığın dönüşümlü olarak yapılması önerisi kabul görmedi. Fazıl Paşa, manda fikrinden yana idi. Amerikan mandaterliği… Onunla birlikte olanlar manda fikrini Mustafa Kemal’in desteklemeyeceği endişesi içindeydiler. Ancak Mustafa Kemal, ezici bir çoğunlukla kongre başkanlığına seçildi.

Kongrede başkanlık tartışmasının ardından yaşanan ilk sorun kongrede edilecek yemin metni konusunda yaşandı… Kongre, “milli” bir dava peşinde olduğu için İkinci Meşrutiyet döneminin parti kavgalarının buraya yansıması istenmiyordu. Bu nedenle particilik yapılmayacağı üzerine yemin edilmesi önerilmekteydi. İlk iki gün yemin metninin nasıl olacağı, İttihat ve Terakki’nin adının yer alıp almayacağı, İttihat ve Terakki’nin yemin metninde eleştirilip eleştirilmeyeceği ciddi bir şekilde tartışıldı. İlginç bir şekilde İttihat ve Terakki kadroları - aralarında mandacılar, yerel direnişten yana olanlar vs olsa da- genel olarak Milli Mücadele yanlısı bir tavır içerisine girerken Hürriyet ve İtilaf Fırkası yönetici ve üyeleri ise, Milli Mücadele karşıtı, İngiliz yanlısı bir tavır içerisindeydiler. HİF üyesi olup Milli Mücadele’yi destekleyen istisnai birkaç kişi vardır. Rıza Nur ve Sivas HİF yöneticisi Emiri Paşa (Emir Paşa Marşan), Mustafa Kemal’den yana tavır aldı. Hatta Birinci Meclis’te milletvekili olarak bulundu.

Manda fikrinin kongreye damgasını vurduğu söylenebilir. Fikri destekleyenler genel olarak bakıldığında İstanbul ağırlıklı bir yapıdır. Wilson Prensiplerinin etkisindeki grubun etkili bir lobi olduklarını, iyi propaganda yürüttüklerini, ağızlarının iyi laf yaptığını söylemek gerekir. İsmail Fazıl Paşa, Kara Vasıf, Refet Bele, Bekir Sami ve İsmail Hami (ünlü tarihçi İsmail Hami Danişment) beyler önde gelen temsilcileridir. Bunlara karşı olarak Anadolu delegeleri bağımsızlık yanlısıdır.

Manda fikrinin bağımsızlığı zedelemeyeceği, manda fikri rahatsız ediyorsa yerine “müzaheret” (yardımcı olma) denilebileceği, ABD’nin Filipinleri medenileştirdiği gibi bizi de medenileştirebileceği (Halide Edip’in Mustafa Kemal Paşa’ya mektubundan), mevcut gelirimizin borçlarımızın faizlerini bile ödemeye yetmeyeceği… dile getirilen konulardı. Hami Bey, manda kelimesinin anlamına takılmayalım, diyordu. “Manda altına girdik demeyelim de devleti ebed müddet olduk” diyelim.

Manda fikrinden yana olan Kara Vasıf, kongrede görüşlerini şöyle ifade etti:

“… müstakil yaşamağa vaziyet-i maliyemiz müsait değildir. (…)

Cumhuriyet olmasaydı... Cumhuriyet olmasaydı...

Parasız, ordusuz ne yapabiliriz? Onlar tayyare ile havada uçuyorlar, biz henüz kağnı arabasından kurtulamıyoruz! Onlar dretnot (bir savaş gemisi türü) yapıyorlar, biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz. Bu hallerde bugün istiklalimizi kurtarsak bile, yine günün birinde bizi taksim ederler.”

Kongre sırasında –özel bir sohbette- Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına şunları söylüyor:

“İstanbul’dan gelen arkadaşlarımız hâlâ bu manda konusunda nasıl ısrar edebiliyor ve bunun bağımsızlığı engelleyici olmadığına inanıp inandırmaya çalışıyorlar?

İstanbul’dakiler ve buradakiler umutsuz ve hastalıklı bir ruh haline sahip insanlardır. Yabancı işgalinin baskısı altında cesaret ve ümitlerini kaybetmiş olmanın verdiği üzüntüyle ve hastalıklı bir ruh haliyle hareket ediyorlar. Bunun başka türlü açıklaması yoktur”.

Aynı işgali 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldiğinde Mustafa Kemal de görmüş ve “Geldikleri gibi giderler!” demişti. İşgal, Mustafa Kemal’de travmasal bir etki yaratmazken ve tam tersine onun direncini arttırırken pek çok aydında travma etkisi yaratmıştı.  

Yine aynı özel sohbette Tıbbiyeli Hikmet, manda aleyhtarı olarak şunları dile getirmişti:

“Paşam, temsilcisi bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun ret eder ve ayıplarız. Varsayalım ki, manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i ‘vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı’ adlandırır ve lanetleriz”.

Mustafa Kemal Paşa’nın Tıbbiyeli Hikmet’e verdiği yanıt da şöyle idi:

“Evlat, için rahat etsin. Gençlikle gurur duyuyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak bile mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm”. 

Amerikan mandaterliğini ehveni şer (kötünün iyisi) olarak görenlerin baskısı o kadar çoktu ki, Mustafa Kemal Paşa sık sık kongreye ara vermek zorunda kalıyordu. Baskı, kongre öncesinde Amerikan Koleji mezunu Halide Edip gibi isimler tarafından da yapılmıştı (Ancak aynı Halide Edip’in Sultanahmet Mitingindeki konuşmasını ve Milli Mücadele’ye katkısını unutmamak gerekir!). Bu konuda güçlü bir lobi yürütülmekteydi. Üstelik konu aceleye getirilmek isteniyordu. Mustafa Kemal’in konuyu komisyona/encümene havale etme girişimi de kabul edilmemişti. Ateşli manda taraftarlarını sakinleştirmenin yolu olarak ABD’den Türkiye’deki gerçekleri görmek üzere bir heyet göndermesinin istenmesi kararı benimsendi. ABD’ye yazılan davet mektubunun içinde “manda fikri” yer almıyordu.

4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’nde ülkedeki tüm Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (A-RMHC) çatısı altında birleştirildi. Erzurum Kongresi sırasında kurulan Heyet-i Temsiliye tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletildi.

Bu kongrenin bir başka önemi de; Mondros Ateşkes Antlaşması ertesinde ortaya çıkan kurtuluş yollarından üçünün (Tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak, Bölgesel kurtuluş yolları ve Amerikan mandaterliği) M. Kemal Paşa’nın önderliğinde birleşmesidir. Bu birleşmeye katılmayan ve ihanet çizgisine kayan İngiliz himayesini savunan İstanbul Hükümeti ve Padişah-Halife idi.

Damat Ferit Paşa hükümetini istifaya zorlamak için İstanbul’la iletişim bağlantısı (telgraf) kesildi. İstanbul’un Anadolu ile bağlantısının kesilmesi, Bizans’ın İstanbul’a sıkışarak Anadolu ile bağının kesilmesine ve Türklerin Anadolu’yu tamamen fethine benzetilebilir. İstanbul Hükümeti de, Bizans gibi İstanbul’a sıkıştı. Damat Ferit Hükümeti istifa etti. Meclisi Mebusan seçimlerinin önü açıldı. Misakı Milli kararını bu Meclis alacaktı. Dolayısıyla İstanbul, asi ilan ettiği Anadolu’daki hareketle masaya ilk kez Sivas Kongresi’nin sağladığı başarı ile oturdu (Amasya Görüşmesi).

Milli Mücadele’nin resmi nitelikli ilk gazetesi, Mustafa Kemal Paşa Sivas’a geldiği zaman yayınlanmaya başlayan İrade-i Milliye gazetesidir. 14 Eylül 1919 tarihinde yayınlanmaya başlayan bu gazete, imkanların kısıtlılığı nedeniyle haftada iki gün çıkıyordu. Vilayet basımevinde basılan gazetede Sivas Kongresi tutanakları ve Mustafa Kemal Paşa’nın bildirileri de yayınlanıyordu. Gazete, 1922 yılı sonuna kadar yayın hayatını sürdürdü. Bugün, gazetenin nüshalarını bulmak son derece güçtür. Gazetenin ismi, ulusal egemenliğin hedeflendiğini de göstermekteydi.

Milli Mücadele’nin ilk gazetesinin Sivas’ta yayınlanması gibi, ilk kadın örgütlenmesi de Sivas’ta gerçekleşti. Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, Mustafa Kemal Paşa’nın teşviki ile Sivas valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Reşit Hanım ve arkadaşları tarafından 26 Kasım 1919’da kuruldu. Anadolu’nun pek çok yerinde örgütlendi. Toplantılar düzenlendi. İtilaf devletlerine ve İstanbul Hükümetine/Padişah-Halifeye telgraflar gönderdi. Milli Mücadele için bağış kampanyaları düzenledi.

Sivas, Milli Mücadele’nin birkaç sembol şehrinden biri… Milli birlik yolunda ilk adımın atıldığı, İstanbul Hükümeti ve işgalcilere karşı kararlı bir direnişin sergilendiği, ilk gazetenin çıkarıldığı, ilk kadın örgütlenmesinin yapıldığı şehir…  Ankara’dan sonra Milli Mücadele’nin en önemli şehri… Sivas olmasaydı, Ankara da olmazdı. Sivas, Madımak katliamını geride bırakması gereken, Türk tarihindeki ve Milli Mücadele’deki yeriyle anılmayı hak eden bir Milli Mücadele ve Cumhuriyet şehridir.

Kara Vasıf’ın söylediklerine rağmen İstiklal Savaşı’nı, kağnı ile, süvari ile kazandık. Bu savaş, tarihte kağnı ile, süvari ile kazanılan son savaş oldu. İnanmak, planlamak ve liderlik edebilmek esastı. Başta Atatürk olmak üzere tüm kurtarıcı ve kurucu babalarımızı rahmetle, şükranla, sevgi ve saygıyla anıyorum.

Sivas Kongresi, kurtuluşun ve Cumhuriyetin temellerinin atıldığı yer olduğu kadar, CHP’nin de köklerinin uzandığı yer. 105. Yılı kutlu olsun.

Kaynakça:

Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, TTK Yay., Ankara.

Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, 2 cilt, TTK Yay., Ankara.