Görgü ve terbiye ahlakın tamamlayıcı unsurlardır.
Doğan bir çocuk bu bütünleyici unsurlarla önce kendi evinde anne ve babasının yanında karşılaşır ve öğrenmeye başlar. Daha sonrası okullarda ve toplumda.
Önceleri ortaokullarda 'Ev İdaresi Dersi' adı altında öğrencilere görgü kuralları ve el sanatları öğretilirdi.
Bir şanslı kuşak o dönemin içinde oldu ve güzellikleri yaşadı.
Görgü kuralları bir toplumu toplum yapan temel taşlardan biridir.
Öğrencilerine öğretmenin söylediği içinde uyarı yanı sıra derin ifadeler barındıran şu öğüt cümleyi bir yerde okumuştum.
''Uygar insan karanlıkta esnerken ağzını kapatan kişidir.''
Tanımadığınız bir kişiye ya da kişilere 'Günaydın' diyebilmek, gülümsemeyi esirgememek ne büyük mutluluk ve güzelliktir...
1960'lı yıllarda eğitim ve araştırma için bulunduğum Paris'te küçücük çocukların bir dükkana, bir pastaneye;
'İyi günler baylar bayanlar' diyerek girmeleri beni çok şaşırtmıştı.
Bu öğretiyi önce aile içinde daha sonra da okullarda öğrenerek yaşamlarına geçirdikleri anlaşılıyordu.
Şimdilerde sokakta ya da marketlerde bir kişiye gülümsediğinizde ya da 'Merhaba' dediğinizde;
Çoğu kez o denli sert bir bakış fırlatılıyor ki, şaşkına dönüyor ve acı veren bir pişmanlık duyuyorsunuz.
Nazik ve zarif davranışın bulaşıcı olduğu size öğretildiği için geri dönüşümsüz bu sert bakışla adeta şaşkına dönebiliyorsunuz.
Toplumlarda kaybolan görgü ve terbiyeden daha da önemlisi ahlakın kaybolmasıdır. Bu kaybı yerine koymak hiç de kolay olmaz o ülke için.
Su, ateş ve ahlak dostluk kurmuşlar.
Birlikte dolaşırken kaybolduklarında birbirlerini nasıl bulacaklarını merak edip önce suya sormuşlar.
''Kaybolursan seni nasıl bulacağız?''
Şöyle yanıt vermiş su.
''Nerede bir çağıltı ve şırıltı duyarsanız ben oradayım.''
Soruyu ateşe yönelttiklerinde ateş:
''Bir duman gördüğünüz yerde ben varım'' diye cevap vermiş.
Sıra ahlaka geldiğinde yanıtı şöyle olmuş.
''Beni kaybederseniz bir daha kesinlikle bulamazsınız!..''
Şimdilerde biz de ülke ve toplum olarak kaybedilen her türlü ahlakın şaşkınlığı içindeyiz.