17 yaşındaydım. Amerika’da high schoola devam ederken yanlarında yaşadığım Amerikalı aile bir gün yanıma gelip:
-Ramadan geldi. Ne yapmak istersin? diye sordular.
Ben de oruç tutacağımı , gece kendim kalkıp yiyeceğimi söyledim, yiyecekleri gösterdiler.
Okul zamanı… Sabah karanlığında yollara düşmek var. Sahura beni kaldıracak kimse yok. Üstelik, uyuşukluk yapmaması ve dinç kalkabilmek için, geceleri yatarken, evi soğukça bir ısıda tutuyorlar. Chicago’nun – 10, -15, -20 derece soğuğunda, yorgan altından çıkmak her yiğidin harcı değil! .
Kısacası benim oruç sahursuz başladı.
Akşam olunca aldı beni bir düşünce? Ne zaman iftar etmek gerekir?
Tazecik beynimin yönlendirmesi ile, akşamüzeri bahçeye çıkıp, güneşin batışını parmak parmak ölçerek izledim. Sonra da ‘’ Allahım, yanlış bir saatte oruç açtıysam affet, orucumu kabul et’’ diyerek iftar ettim.
Bu anekdotu neden yayınladım?
İlk olarak ;
- 30 yıla yakın İslam dinini, İncil’i, Tevrat’’ı, Kuranı okumuş; Buhari’nin ‘’ Sahih-i Buhari Tercümesi isimli 13 ciltlik SAHİH yani açık hadislerin yer aldığı kitaptan incelemeler yapmış bir kişi olarak, inancımı kendimce şekilledim. Dinin aslında vicdanın sesi olduğu gerçeğine vardım.
-İkinci olarak da, kendisine, tüm yüreği ile ‘’ Ben Müslümanım’’ diyen, ibadetini de kendi düşünce, inancına göre yapan herkese saygı duymayı ilke edindim.
Bu inanç içinde;
Her akşam içki sofraları kurup, ramazan gelince, içkiyi bırakan,
Alkolik ve ayyaş olup, ramazan boyunca nefsini terbiye eden,
Ya da; içkisini içtikten sonra yan odaya geçip namazını kılan,
Açık saçık gezip, mayo giyip denize giren, sonra evine gelip namazını eda eden her kişi yer alır.
Bu inanç tarzı, onunla Allah arasındadır. Hesabı kişiye aittir.
Hiç kimsenin söz söylemeye, yargıda bulunmaya, eleştirmeye, akıl öğretmeye ne hakkı, ne yetkisi hatta ne de yeterliliği vardır.
Ramazanınız bereketli , orucunuz hayırlı, sevabınız çok olsun.