İngiltere kökenli The Economist dergisinin istihbarat biriminin 2006 yılından beri hazırladığı ve her yıl yayınlanan dünya demokrasi endeksi verileri, dünyadaki 167 ülkenin yönetim biçimleri itibarıyla gösterdikleri gelişimleri ortaya koymaktadır.
Demokrasi endeksindeki ülkeler beş temel kategori üzerinde ele alınmaktadır:
- Seçim süreci ve çoğulculuk
- Sivil özgürlükler
- Devlet fonksiyonları
- Politik katılım
- Politik kültür
Yukarıda belirtilen 5 kategoride ülkeler değerlendirildiğinde 4 tip yönetim biçimi vardır:
Tam demokrasiler: Sivil özgürlükler ve temel siyasal özgürlüklere saygı duymanın ötesinde, bunu içselleştirmiş ülkelerdir. Demokratik hak ve özgürlüklerin gelişmesi için uygun siyasal kültüre sahip milletlere ait bir yönetimdir. Yürütme erkinin gücü sınırlanmakta ve onu dengeleyen bir sistem söz konusudur. Yargı bağımsızdır. Devlet fonksiyonları yeterli ve verimlidir. Bağımsız ve özgür basın kuruluşları söz konusudur. Bu ülkelerde demokrasinin işleyişi noktasında çok az sorunlar bulunmaktadır. Tam demokrasiler, neredeyse kusursuz demokrasilerdir. Demokrasi puanlamasında 10 üzerinden 8-10 puana sahip ülkelerdir.
Kusurlu demokrasiler: Bu ülkelerde seçimler dürüst ve özgür ortamda yapılmaktadır. Temel ve sivil özgürlükler noktasında iyi durumdadırlar. Ancak yine de bu konuda bazı sorunların olabildiği ülkelerdir. Zaman zaman basın özgürlüğü noktasında ihlaller olabilmekte ve yine bazen siyasal muhalefet hafif baskı altına alınabilmektedir. Bu ülkelerde siyasal kültür az gelişmiş bir özellik taşıyabilmekte ve siyasete katılım düşük düzeyde kalabilmektedir. Kusurlu demokrasilerde sözü edilen 5 parametrede bazı hatalara rastlanmaktadır. Demokrasi puanlamasında 10 üzerinden 6-8 puana sahip ülkelerdir.
Hibrit rejimler: Bizim yabancı olmadığımız ülkelerdir. Bu ülkelerde, düzenli seçim yolsuzlukları yapılmakta; seçimler dürüst ve özgür bir şekilde gerçekleşmemektedir. Siyasal muhalefet bu ülkelerde baskı altında olduğu gibi, yargı bağımsızlığı son derece zayıftır. Yolsuzluk yaygındır. Basın yoğun bir şekilde baskı altındadır, önemli ölçüde iktidara bağımlı bir durumdadır. Kuvvetler ayrılığının zayıf olduğu, yürütmenin yargı üzerindeki etkisinin arttığı, siyasal kültürün kusurlu demokrasilerin de gerisinde olduğu ülkelerdir. Hibrit rejimler kusurlu demokrasilerin kusurlu demokrasilerin gerisinde, otoriter rejimlerin ilerisindedir. Hibrit rejimlerin bir ayağı zayıf bir demokraside diğer ayağı ise otoriterliktedir. Demokrasi puanı 10 üzerinden 4-6 arasında olan ülkelerdir, demokraside sınıfta kalmak üzere olan konumdadırlar.
Otoriter rejimler: Bu ülkeler, hibrit rejim dediğimiz zayıf da olsa bir demokrasiye sahip olan ülkelerden farklı olarak tamamen demokrasi dışı rejimlerdir. Puanlamada 10 üzerinden 0-4 arasında puanlanmaktadır. Bu ülkelerde siyasi çoğulculuk 4’ten aşağıya düştükçe ve 0’a yaklaştıkça ortadan kalkmaktadır ya da kalkmak üzeredir. Bu ülkeler mutlak monarşi ya da diktatörlükle yönetilmektedir. Bazılarında demokrasilerde var olan bazı kurumlar var olsa da ya kağıt üzerindedir ya da işlevini önemli ölçüde yitirmiş durumdadır. Sivil özgürlükler genellikle ihlal edilir veya kötüye kullanılır; bu konuda ciddi bir baskı söz konusudur. Seçimlerin yapıldığı pek görülmemektedir; seçimler yapılsa bile özgür ve dürüst bir ortamda salsa yapılmamaktadır. Basın ya doğrudan devlete aittir ya da devletle bağlantılı grupların elindedir. Dolayısıyla basın özgürlüğü gibi bir durum söz konusu değildir. Yargı bağımsız değildir. Sansür hemen tüm alanları kapsamaktadır ve iktidara karşı bir eleştiride bulunma imkanı yoktur.
Demokrasi endeksinin 2021 verilerine bakıldığında şöyle bir veri ile karşılaşıyoruz:
Demokrasi endeksinin ele aldığı ülke sayısı 167. Söz konusu ülkeler arasında tam demokrasilerin oranı 21, kusurlu demokrasilerle birlikte 74 ülkenin demokrasi olarak tanımlanabileceğini söylemek mümkün. Hibrit rejimler demokrasi dışı olma eğilimi taşıyan ama kusurlu demokrasiye de evirilebilecek olan ülkeler. Hibrit rejimlerin arada bir yerde olduğunu söylenebilir. Aslında rejimler arasında geçişken bir nitelik bulunmaktadır. 2006-2022 yılları arasındaki veriler incelendiğinde hibrit rejimlerin otoriter rejimlere ya da kusurlu demokrasilere dönüşebildiği anlaşılmaktadır. Tam demokrasilerin kusurlu demokrasiye, kusurlu demokrasilerin de tam demokrasiye geçebildiği de görülmektedir.
2021 verileri incelendiğinde ilk 6 ülkenin 5’nin İskandinav ülkesidir. Norveç birinci, Afganistan 167. sıradadır. Türkiye, 4,35’lik puanla hibrit rejimlerin sonlarında, 103. sırada yer almaktadır.
Demokrasi endeksinin 2022 verilerinde kısmi değişiklikler dikkat çekmektedir:
Tam demokrasi sayısı 21’den 24’e çıkmış. 3 ülke kusurlu demokrasiden tam demokrasiye geçmiş. 2 ülke ise kusurlu demokrasiden hibrit rejime, bir alt lige düşmüş. Kusurlu demokrasi sayısı ise 53’ten 48’e gerilemiş. İzah ettiğim nedenle… Otoriter rejim sayısı ise 2021 ve 2022’de aynı kalmış. Dolayısıyla otoriter rejimlerden çıkmanın çok da kolay olmadığı söylenebilir.
Tam demokrasilere bakıldığında bunların önemli bir bölümünün kuzey Avrupa ülkeleri olduğu, bunların Avrupa’nın en zengin ve Protestan ülkeleri olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar arasında eski İngiliz kolonisi Yeni Zelanda, Kanada ve Avustralya da bulunmaktadır. Tam demokrasiler arasına sonradan eklenen bazı ülkeler, Batı dışı toplumların da buraya eklemlenebilmesi için umut vermektedir: Tayvan (9), Urugay (10), Kosta Rika (17), Şili (19), Mauritus (21). Yine Batı dışı ilk modernleşen ülke Japonya 16. Sırada yer almaktadır. Güney Kore, 15. Sıradan 24. Sıraya gerilemiştir. Yine ABD ve İsrail de gerileyen ülkeler arasındadır. İsrail 23. Sıradan 29’a, ABD ise 26. Sıradan 30. Sıraya gerilemiş durumdadır. Dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücü ABD, tam demokrasi değil, kusurlu demokrasidir. Kıskanılacak durumda olan ülkelerin başında bizim için Yunanistan gelmektedir. 34. Sıradan 25/26. Sırayı Çekya ile paylaşacak düzeyde yükselmiştir.
Zenginlik her zaman demokrasi demek değildir. ABD’deki gerileme bunun tipik örneği gibidir. Ancak bu örnekleri arttırmak daha da mümkündür. Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomisidir ama demokrasi endeksinde 148. Sıradadır. Zengin Körfez ülkeleri de Çin gibi otoriter rejimler arasındadır: Kuveyt (110), Katar (114), Birleşik Arap Emirlikleri (135), Bahreyn (144). Fakir Filistin 109., zengin Kuveyt 110. Sıradadır. Dolayısıyla her şey zenginlik demek değildir, ama zenginlik de, üretime ve ihracata dayalı bir zenginlik de gereklidir.
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri de Türkiye’nin gerisinde olup otoriter rejimler arasındadır: Kırgızistan (115), Kazakistan (128), Azerbaycan (141), Özbekistan (150), Tacikistan (157), Türkmenistan (161).
Coğrafya kader midir? Hem evet, hem hayır. Dünya demokrasi endeksi haritası incelendiğinde kuzeybatı Avrupa ve kuzey Amerika’nın ağırlıklı olarak tam demokrasilerden oluştuğu dikkat çekmektedir. Bu coğrafyanın kader olduğu algısını yaratsa da, bu bağlamda Kuzey Kore’nin 165., Güney Kore’nin 24. Sırada olduğu gerçeğini hatırlatmak, toplumların kendi kaderlerini tayin etmekte daha ağır basabildiğini de ortaya koymaktadır. Afganistan örneği ise toplum ve coğrafyanın, emperyalizmin başınıza bela olabileceğini açık bir şekilde göstermektedir. Taliban rejimiyle birlikte 10 üzerinden 0,32 puanla sonuncu sıraya oturmuştur Afganistan. Norveç ise 10 tam puan üzerinden 9,81 puanla birinci sıradadır. 5 değerlendirme kriteri üzerinden Norveç, 3’ünde 10 tam puan almış durumdadır. Türkiye ise 2006’da 5,70 puandadır; 2010’de puanı 5,76’ya kadar çıkmıştır. Ancak ondan sonra istikrarlı bir gerilemeyle 4,35’e kadar gerilemiştir. 4,00 puana düştüğünde, yani 0,35’lik bir kapıyla otoriter rejim konumuna inecektir. Oysa 2006 verilerinde kusurlu demokrasinin çok az bir altındadır. Yaklaşık 0,25’lik bir artış onu 2010’da kusurlu demokrasiye taşıyabilecek bir durumdaydı.
2022 verilerine göre Türkiye’nin 5 temel kriterde 10 üzerinden puanı şöyledir:
Bu puan tablosuyla Türkiye seçim süreci ve çoğulculuk ile sivil özgürlükler konusunda otoriter rejimlerin puan seviyesindedir. Diğer üç alanda devlet fonksiyonları, politik katılım ve politik kültürde 5 puanın üzerindedir.
Türkiye’yi hibrit rejim olmaktan çıkaracak olan sadece iktidar değil aynı zamanda muhalefet ve tüm toplumdur. Demokrasi, gelişmişlik ve refah seviyesi arasında bir ilişki olduğu açıktır. Ancak bu her şeyden önce özgürlükler, politik katılım ve politik kültür noktasında düğümlenmektedir. Seçim sürecinin dürüst ve özgür bir ortamda gerçekleşmesi gerekmektedir. Türkiye en çok da sivil özgürlükler noktasında geridir. Buna laiklik ve kadın hakları meselesinin de dahil olduğunu söylemek gerekir. Dediğim gibi demokrasi ve toplumsal barış/refah ilişkisinde bütün sorumluluğu iktidara yüklemek haksızlıktır. Örneğin yapılan son CB seçiminde muhalefet cephesi aday belirlemeyi demokratik yöntemlerle yapmayı, partililer arasında ön seçim yapmayı tercih etmedi. Dolayısıyla demokraside sınıf atlamak ve kıskanılacak bir ülke haline gelmek, iktidar kadar muhalefetin de görevidir. Yoksa “dünya bizi kıskanıyor” edebiyatının içeride belki bir karşılığı olabilir ama dünyada bir karşılığı olmaz. Bizi kıskananlar yok mudur? Olabilir ama 103. Sıradan öncekiler değil, 103. Sıradan sonrakilerdir onlar.
Türkiye, Cumhuriyetin 100. Yılında daha ileride olmayı hak ediyor. Çabamız bu yönde olmalı…
Kaynak: