Bazen tarihi koşullar tekrar eder. Marks,“Hegel, bir yerde, şöyle bir gözlemde bulunur: Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: İlkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak” der. Marks’ın devrim sonrası Fransa’sı için yaptığı bu tespiti aslında Mehmet Akif de söyler:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Örneğin 1999-2002 yılları arasında ülkeyi yöneten DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümeti ülkeyi yönetirken 1999 depremi oldu, 2001 ekonomik krizi yaşandı ve üstüne üstlük Başbakan Ecevit’in sağlığı bozuldu. 2023 seçimleri öncesinde de benzer koşullar var gibi görünüyor. Böylesi ortamlar kaotik süreçleri doğurmaktadır. Aslında kaos kelimesi bizler ve bizim coğrafyamız için olumsuz anlamlar çağrıştırır. Oysa kaos çoğu zaman değerlendirebilenler için fırsatlar da yaratır. Örneğin Ortaçağ Avrupa’sı kaotik süreçlerin sonucunda modern Avrupa’nın temellerini attı. Mao’nun şöyle bir saptaması var; “Gök kubbenin altında kaos var, koşullar mükemmel”. Bu koşullar 2002’de AK Parti iktidarını yarattı. Bakalım aynı koşullar yeni bir iktidar yaratabilecek mi?
Ecevit hastalığı dolayısıyla, Ecevit sonrası siyaseti yeniden yapılandırma politikaları uygulamaya kondu. Ecevit’in tasfiyesi ve siyasetin yeniden dizayn edilmesi üzerine planlar yapılırken Ecevit tüm kollardan saldırılara, hakaretlere ve aşağılamalara maruz kaldı. Bu ortamda siyaset çalışan bir tarihçi olarak Ecevit’i yakından izledim.
Siyasal partiler tarihi ve Türk demokrasi tarihi çalışmanın en güzel yanlarından biri de siyaset adamlarıyla tanışmak... Demirel'i, Ecevit'i ve Erdal İnönü'yü bu sayede şahsen tanımış oldum.
Ecevit'i tanımama yol açan olay DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin ekonomik kriz ve çalkantılı bir dönem sonrasında dağılması, AK Partinin iktidara gelmesi sürecinde Ecevit'in yoğun eleştirilere maruz kalması ile ilgiliydi. Bu konulardan biri de Ecevit'in AET (o zamanki AB'nin adı) üyeliğini reddettiği iddiasıydı. Konuya ilişkin Hürriyet gazetesindeki köşesinde Yalçın Doğan ayrıntılı bir yazı yazmış ve Ecevit’i hedefine oturtmuştu. Ona göre Ecevit, büyük fırsatı kaçırmış, AET’den gelen üyelik davetini reddetmişti. Kaçan fırsat yüzünden bugün üye olmak için uğraşmak zorundaydık. Oysa ah Ecevit kabul etseydi…
Konuya ilişkin Toplumsal Tarih dergisine bir makale yazmıştım ("Ecevit'in 1978'de AET Üyeliğini Reddettiği İddiası, Avrupa Yolunda Kaçırılan Fırsatlar!", Toplumsal Tarih, sayı 132, Aralık 2004). Aynı yazı Cumhuriyet gazetesinin Strateji ekinde kısaltılarak ve güncellenerek yeniden yayınlandı (“Ecevit AET Üyeliğini Reddetti mi?”, Cumhuriyet Strateji, 20.12.2004). Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazıyı takip eden günlerde Ecevit'in yakınında bulunan biri tarafından arandım ve Beyefendi'nin teşekkür ve selamları iletildi. Çünkü yazıda Ecevit'e yapılan haksızlığı belgeleriyle ortaya koymuştum. Ecevit’in iktidardan düştüğü ve haklı haksız eleştiri bombardımanına uğradığı bir ortamda hakkaniyetle hakkında yazdıklarım kendisini duygulandırmıştı. Bunu fırsat bilerek Ecevit'le tanışmak ve görüşmek istediğimi belirttim. Beyefendi ile görüşüp döneceği bilgisini verdi. Kısa süre sonra dönüş yapılarak Ocak ayı içerisinde (2005) randevu verildi.
Ankara'daki Oran sitesindeki kütüphane eve büyük mutlulukla gittim. Karlı bir Ankara sabahında evin kapısındaydım. Kapı açıldığında Ecevit ayağa kalkarak ve ceketini ilikleyerek beni karşılamaya çalışıyordu. Malum hastalığı devam ediyordu. O görüntü hala gözümün önünde... Nasıl üzüldüğümü anlatamam. O zarif adam, hasta haline rağmen ayağa kalkıp ceketini ilikleyerek beni kapıda karşılıyordu. Mahcup, üzgün bir şekilde içeri girdim. Rahşan Hanımın da olduğu kütüphane evde, sıcak bir ortamda iki saat sohbet ettik. Rahşan Hanımın çay ikramı, Bülent Beyin kestane şekeri ikramı hala aklımda... Ortada dolaşan iki kedinin varlığı ile geçen keyifli saatler...
Bir tarihçi olarak Ecevit’le tarihe ilişkin konular konuşmaya gayret etmiştim. Hafızasında bir hayli sıkıntılar vardı. Sohbette konu dışında başka şeyler anlatmaya da yöneldi. Rahşan Hanım bedenen ve hafıza olarak çok daha iyi durumdaydı. Pek çok konuyu o açıkladı, Ecevit’e hatırlatmaya gayret etti.
Tarihçi olarak geriye dönüp baktığımda Ecevit, Kıbrıs Barış Harekatını yapan, CHP’ye tarihindeki en yüksek ikinci oyu kazandıran lider. 1974’te koalisyon hükümetini bozarak erken seçimi zorlaması ve yeni bir hükümet kurmamakta ısrar etmesini hata olarak görürüm. Parti içerisindeki çatışmalardan bıkarak CHP modelinden farklı olarak DSP tipi bir parti kurması da siyasal tarihimiz açısından değerlendirilmesi gereken konular. Öcalan’ın da O’nun azınlık hükümeti döneminde yakalanarak Türkiye’ye getirildiğini de hatırlatmak gerek.
Ecevit hakkında akademik çalışmalar yapılmalı. Türk siyasal yaşamının kendine has özellikleri olan, kibar, zarif ve mütevazi ismi Ecevit’i rahmet ve saygıyla anıyorum. İyi ki tanıdığım dediğim insanlardan... Bize "Umudumuz Ecevit", "Karaoğlan" dedirtebildiği için şükran ve minnet duygularıyla...