Psikopatı; kurnaz ve kıvrak zekalı, ikna kabiliyeti emsalsiz, karşısındakinin ruhunu okuma becerileri efsanevi, hoşsohbet ve olağandışı bir cazibeye sahip diye betimleyebiliriz.
Bu betimlemenin akılda kalıcı olması için bu sosyal bukalemunların zihinlerinin en derindeki işleyişini, duygusuzluk perdesinin ardında günbegün yaşananları şöyle anlatabiliriz:
Psikopat, insani değerler olarak adlandırılabilecek en temel gerçeklere ve verilere yabancıdır; bunları anlayamaz. Edebiyat ve sanatın büyük eserlerinde ortaya konan trajediye, neşeye veya insanlığın acılarına en ufak bir ilgi duymaz. Ayrıca bu gibi konularla gerçek hayatta da ilgilenmez. Güzellik ve çirkinlik, iyilik ve kötülük, sevgi, korku ve mizahın anlamı onun için tamamen yüzeyseldir; onun duygularını harekete geçirmez. Dahası, diğerlerinin duygulandıklarını fark etmekten de acizdir. Keskin zekâsına rağmen, insani duygulara karşı adeta renk körüdür. Bilinç yörüngesinde, karşılaştırma yaparak anlamlandırmasını sağlayacak benzer bir şey bulundurmadığından bu duyguların onlara izahı mümkün değildir. Olsa olsa sözcükleri tekrar edip üstünkörü anladığını söyleyebilir. Anlamadığını fark etmesini sağlamanın bir yolu yoktur.
Ele geçirdikleri makamları asla ve kat’a kendi istekleriyle terk etmezler.
Derler ki: Psikopat, duygunun kelimelerini anlar ama müziğini duymaz.
Işık ve sevgiyle kalın!