Türk Kurtuluş Savaşı’nın en sorunlu dönemlerinden biri 1921 yılıdır. 1683’teki Viyana kuşatmasından Sakarya nehri önlerine kadar 238 yıl boyunca geri çekilmek zorunda kalınmıştır. Sevr’i kabul eden İstanbul’dan sonra Ankara Hükümeti’ne savaşla, zorla kabul ettirme çabası söz konusudur. Avrupa’nın ortasından Anadolu’nun ortasına kadar geri çekilinmiştir. Türklerin Anadolu’dan başka gidecek yeri kalmadığı gibi, Anadolu’nun da elden çıkması ve paylaşılması söz konusudur.
Yunanistan’daki iktidar değişiminin ardından Yunan ordusunun büyük bir saldırı başlatarak Ankara yakınlarına kadar ilerlemesi ve yeni oluşturulan Türk ordusunun tamamen yok edilmesi söz konusudur. Birinci ve İkinci İnönü’de yenilgiye uğrayan Yunan ordusu bu kaybı telefi etmek, Ankara’ya Sevr’i kabul ettirerek başta İngiltere olmak üzere İtilaf devletlerinin gözüne girme amacındadır. Eskişehir ve Kütahya kaybedilmiş, büyük bir bozgun yaşanmaktadır. Eskişehir-Kütahya Savaşları sonrası, Sakarya savaşı öncesidir.
Yaşanan sorun büyüktür. Bütün gücü elinde toplayan Birinci Meclis, yasama organı olmanın ötesinde yürütmeyi kendi içerisinden bizzat çıkarmakta ve İstiklal Mahkemeleri eliyle yargı yetkisini elinde bulundurmaktadır. Yaşanılan bozgun ortamında Atatürk bizzat sorumluluğu alarak kürsüye çıktı, geçici süreyle Meclis yetkilerini kullanmayı –hızlı karar alabilmek amacıyla- istemiş ve Başkomutanlık Kanunu gündeme geldi. Meclis başlangıçta yetkilerini paylaşmakta isteksiz kalsa da sonunda yetkilerini paylaşmayı geçici olarak kabul etti. Meclis’te yapılan tartışmalar gizli oturumda yapıldı. Çünkü iç ve dış kamuoyunda milli birliği korumak öncelikli hedeflerdendi.
5 Ağustos 1921 tarihinde vatanın kurtulması ve milletin bağımsızlığının sağlanması talebiyle kanun kabul edildi. Kanuna göre Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutan seçilmesi ve O’nun emriyle (7-8 Ağustos 1921);
Birinci İnönü zaferinin ardından kapatılan İstiklal mahkemeleri yeniden kuruldu. Çünkü yaşanılan yenilgi ile asker kaçaklarının sayısında ciddi bir artış meydana gelmişti.
Tekalif-i milliye emirleri kabul edildi. Ulusal vergi yükümlülükleri diye tanımlanabilecek bu vergiler dolayısıyla il ve ilçeler bazında ülkenin her yerinde vergileri toplayacak komisyonlar kuruldu. Bu, bir tür savaş vergisiydi. Osmanlı zamanında uygulanan olağanüstü savaş vergilerine benzemekteydi. Para değil, ürün/eşya üzerinden alınan bir vergiydi. Halkın elinde bulunan gıda maddelerinin, savaşta kullanılabilecek bütün malzemelerin % 40’ına el konuldu. Bunlar arasında tel, tutkal, çivi, askeri kıyafet yapmaya elverişli bez vb. temel ihtiyaç malzemeleri bile vardı. Her evden birer çift çarık, iç çamaşırı istendi. Ulaşım araçlarının (at, eşek, deve vs) % 20’sine el konuldu. Kalanlarla cepheye malzeme taşınması zorunluluğu getirildi. Dolayısıyla yapılan bir milli seferberlik haliydi. Üstelik ülkenin en gelişmiş bölgelerinin, Ege, Marmara (İstanbul, İzmir…) işgal altında olduğunu unutmamak gerekir.
Ordu Sakarya nehrinin doğusuna çekildi. Böylece tamamen yok olmaktan kurtuldu. Toplanması için zaman kazanıldı. Yunan ordusu ise ana merkez üssünden bir hayli uzaklaşmak zorunda kaldı.
Sonuç olarak Başkomutanlık Kanunu, Kurtuluş Savaşı’nın kaderini değiştirdi. Hızla alınan kararlar neticesinde Yunan ilerleyişi durduruldu. Geri püskürtüldü. Savunma evresinden karşı saldırı evresine geçildi. Bu kez savunma sırası Yunan ordusundaydı. Sakarya Savaşı sırasında bütün enerjisini ve gücünü tüketen Türk ordusunun karşı saldırıyı yapabilmesi için bir yıllık bir hazırlık evresi gerekti. Akıl, strateji ve cesaret ürünü olarak Kurtuluş Savaşı’nın kırılmanı anıdır Başkomutanlık Kanunu. Meclis bu ortamda bile yetkisi geçici olarak paylaşmış, gücünü kıskançlıkla koruyabilmiştir. Birinci Meclis, hem ülkeyi kurtaran ve hem de devlet kuran kimliği ile tarihte eşsiz bir özelliğe sahiptir. Meclis’in geçmişten ders çıkararak yetkilerini devretmemekte gösterdiği kararlılık ve ama diğer taraftan Atatürk’le birlikte uyumlu çalışması, bağımsızlık savaşının başarılmasının ardından da çağdaş Türkiye’nin önünü açtı. Hem Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı ve hem de Gazi Meclis’i saygıyla anıyorum.